Kira Bedeli Nasıl Belirlenir?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki kira sözleşmelerinde kira bedeli hariç olmak üzere kiracı aleyhine herhangi bir değişiklik yapılamaz. Kiracıya kira bedeli ve yan giderler dışında başka herhangi bir bedel ödeme yükümlülüğü getirilemez. Özellikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi hâlinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.

Kira bedelinin belirlenmesinde tarafların anlaşması önem taşır. Taraflar arasında kira bedelinin belirlenmesi konusunda anlaşma varsa, anlaşmaya göre arttırılır. 

Fakat taraflar arasında anlaşma yoksa, yenilenen kira sözleşmesinde yeni kira bedelinin tespiti için kira tespit davası açılarak hakim tarafından kira bedeli belirlenir.

Yeni kira döneminde uygulanacak kira bedeli bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemelidir. (TBK m.344/1)  Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılmamışsa, kira bedeli, bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla hâkim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak hakkaniyete göre belirlenir.(TBK m.344/2)

5 yılı aşkın kira sözleşmelerinde ve her beş yılın sonunda uygulanacak kira bedeli hâkim tarafından tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak hakkaniyete uygun biçimde belirlenir. Bu durumun uygulanması için tarafların anlaşıp anlaşamaması önem teşkil etmez.  Mahkeme kira bedelini Yargıtay’ın belirlediği araştırma yöntemi ve kriterlere göre tespit etmelidir.

“18.11.1964 gün ve 2/4 sayılı Y.İ.B.K. ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre “hak ve nesafet” ilkesi uyarınca kira parasının tespit edilmesi için, öncelikle tarafların tüm delilleri varsa emsal kira sözleşmeleri aslı veya onaylı örnekleri dosyaya alınmalı, bilirkişi marifetiyle kiralanan taşınmaz ve taraf emsalleri tek tek görülüp incelenmeli, böylece elde edilen veriler somutlaştırılarak, dava konusu yer ile ayrı ayrı (konumu, çevresi, niteliği, kullanım şekli, kira başlangıç tarihi, kira süreleri vb.) kira parasına etki eden tüm nitelikleri karşılaştırılmalı, emsal kira bedellerinin niçin uygun emsal olup olmadığı somut gerekçelerle açıklanmalı, dava konusu taşınmazın tespiti istenen kira dönemi itibariyle yeniden kiraya verilmesi halinde boş olarak getirebileceği kira parası belirlenmeli, hakimce bu kira parası dikkate alınmak suretiyle hak ve nesafete uygun makul bir kira parasına hükmedilmelidir (Y3HD-K.2019/4582) “

2022 yılında yapılan yeni bir düzenlemeye göre “Konut kiraları bakımından 2/7/2023 ilâ 1/7/2024 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmalar, bir önceki kira yılına ait kira bedelinin yüzde yirmi beşini geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranının yüzde yirmi beşin altında kalması halinde değişim oranı geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. Bu oranları geçecek şekilde yapılan sözleşmeler, fazla miktar yönünden geçersizdir.” 

Bu durumda belirtilen tarihlerde yapılan kira tespitlerinde TÜFE oranı %25’in altında ise TÜFE oranı uygulanır, üstündeyse üst sınır olarak belirlenen %25 oranına göre artış olur.

Sözleşmede kira bedeli yabancı para olarak kararlaştırılmışsa 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak şartıyla, beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Ancak, bu Kanunun, “Aşırı ifa güçlüğü” başlıklı 138 inci maddesi hükmü saklıdır. Beş yıl geçtikten sonra kira bedelinin belirlenmesinde, yabancı paranın değerindeki değişiklikler de göz önünde tutularak yukarıda bahsettiğimiz kural uygulanır.

Kira bedelinin taraflarca belirlenememesi durumunda kira tespit davası , kural olarak davalının ikametgahı ya da sözleşmenin ifa edildiği, yani gayrimenkulün bulunduğu Sulh Hukuk Mahkemesi ‘nde açılır. Eğer kira sözleşmesinin tarafları tacir veya kamu tüzel kişisi ise sözleşmede belirledikleri yerdeki sulh hukuk mahkemesi de kira bedelinin tespiti davasına bakmaya yetkilidir. (HMK m.17) 

Kira tespit davasını hem kiralayan hem de kiracı açabilir. Kiracı, fazla olan kira bedelinin düşürülmesi; kiralayan ise düşük kira bedelinin artırılması amacıyla tespit davası açabilir. Paylı mülkiyette her paydaş kendi payı oranında kira bedelinin tespitini isteyebilir. Elbirliği mülkiyette tabi ise, tüm ortaklar birlikte kira bedelinin tespiti davası açmalıdır. Tek ortak kira bedelinin tespiti davası açsa bile, diğer ortaklar daha sonra davaya muvafakat edebilirler.

Kira bedeline ilişkin dava her zaman açılabilir. Ancak, bu dava, yeni dönemin başlangıcından en geç otuz gün önceki bir tarihte açıldığı ya da kiraya veren tarafından bu süre içinde kira bedelinin artırılacağına ilişkin olarak kiracıya yazılı bildirimde bulunulmuş olması koşuluyla, izleyen yeni kira dönemi sonuna kadar açıldığı takdirde, mahkemece belirlenecek kira bedeli, bu yeni kira döneminin başlangıcından itibaren kiracıyı bağlar.

Sözleşmede yeni kira döneminde kira bedelinin artırılacağına ilişkin bir hüküm varsa, yeni kira döneminin sonuna kadar açılacak davada mahkemece belirlenecek kira bedeli de, bu yeni dönemin başlangıcından itibaren geçerli olur.

5 Nisan 2023 tarihinde Resmi Gazete’ yayınlanan 7445 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 37.maddesi hükmü ile kira ilişkilerinden kaynaklanan kira tespit ve tahliye davalarında zorunlu arabuluculuk şartı getirilmiştir. Bu düzenleme ile 1 Eylül 2023 tarihinden itibaren açılacak kira uyuşmazlıklarına ilişkin davalarda, dava açmadan önce arabulucuya başvuru yapma zorunluluğu getirmiştir.

Evlilik Sözleşmesi (Mal Rejimi Sözleşmesi)

  1. Evlilik Sözleşmesi (Mal Rejimi Sözleşmesi ) Nedir ?

Evlilik sözleşmesi; eşlerin evlenmeden önce, evlilik sırasında veya evliliğin sona ermesi durumunda malların nasıl paylaştırılacağına ilişkin düzenledikleri bir sözleşme türüdür. Türk Medeni Kanunu’nda mal rejimi sözleşmesi olarak geçmektedir. 

Mal rejimi; eşler arasındaki mali ilişkilerin düzenlenmesi anlamına gelir. Sahip olunan malların yönetimi, mallardan yararlanma ve mallar üzerinde tasarrufta bulunma gibi konuları  mal rejimi sözleşmesi ile düzenlenmesi mümkündür. Mal rejimi sözleşmesi evlenmeden önce veya evlilik sırasında yapılabilmektedir. 

  1. Türk Hukukundaki Mal Rejimleri Nelerdir ? 

Türk Medeni Kanunu’nda dört çeşit mal rejimi düzenlenmiştir. Bunlar edinilmiş mallara katılma rejimi, mal ayrılığı rejimi, paylaşmalı mal ayrılığı rejimi ve mal ortaklığı rejimidir. Eşlerin mal rejimi sözleşmesi yapması zorunlu değildir. Sözleşme yapılmaması halinde eşlerin, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olduğu kabul edilir. Sözleşme ile kanunda düzenlenen diğer mal rejimlerine katılmak mümkündür. 

  1. Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi

Edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimidir. Edinilmiş mallar eşlerin mal rejimi sözleşmesi süresince karşılığını vererek elde ettiği mallardır. Edinilmiş mallara katılma rejiminde kişisel mallar paylaştırılmaz, evlilik sona erdiğinde kişisel mallar iade edilir ve edinilmiş mallar paylaştırılır. 

  1. Mal Ayrılığı Rejimi

Mal ayrılığı rejiminde, eşlerden her birinin kendi malvarlığını koruması amaçlanır. Edinilmiş mallara katılma rejiminin aksine mallar paylaştırılmaz. Eşler, evlilik sırasında maliki oldukları malların mülkiyetini evlilik sona erdiğinde de korumaya devam eder. 

  1. Paylaşmalı Mal Ayrılığı Rejimi

Paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde eşler, tasfiye sonunda üstün  yararı olduğunu ispat ederek diğer eşin mülkiyetindeki bir malın kendisine verilmesini isteyebilir. İspat edilememesi halinde malın değerinin diğer eşe ödenerek elde edilmesi söz konusu olur. 

  1. Mal Ortaklığı Rejimi

Mal ortaklığı rejimi, eşlerin hem edinilmiş mallara hem de kişisel mallara ortak olduğu anlamına gelir. Evliliğin sona ermesi halinde eşlerin tüm malvarlığı paylaştırılır. Kişisel mallar, manevi tazminat, miras yoluyla elde edilen malvarlığı değerleri, kişisel kullanıma yarayan eşyalar ve kişisel malların yerine geçen değerlerdir. 

  1. Mal Rejimi Sözleşmesini Kimler Yapabilir?

Mal rejimi sözleşmesini ancak ayırt etme gücüne sahip olanlar yapabilir. Türk Medeni Kanunu’nda ayırt etme gücünden yoksun olanlar “yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı veya sarhoşluk ve buna benzer haller dolayısıyla, makul surette hareket etme iktidarından mahrum olan kimseşeklinde sayılmıştır.” Bu durum tam ehliyetsizlerin bu sözleşmeyi yapamayacağı anlamına gelmektedir. 

Mal rejimi sözleşmesi yapmak isteyen küçük veya kısıtlıların ise yasal temsilcilerinden icazet alması gerekmektedir. Bu durum; on sekiz yaşından küçük birinin mal rejimi sözleşmesi yapmak istemesi halinde velisinin onayı gerektiği veya yaşlılık sebebiyle yasal temsilcisi bulunan bir kimsenin vasisinin onayını alması gerektiği şeklinde yorumlanmaktadır. 

  1. Mal Rejimi Sözleşmesinin Şartları Nelerdir ?
  • Mal rejimi sözleşmesi yalnızca kanuni sınırlar içerisinde, seçimlik mal rejimlerinden birinin seçilmesi ile yapılabilmektedir. Seçimlik mal rejimleri; mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimleridir. 
  • Mal rejimi yapılması zorunlu değildir, yapılmadığı durumlarda eşler yasal mal rejimine tabi olurlar. 
  • Eşlerin tam ehliyetli veya sınırlı ehliyetli olması; küçük veya kısıtlıların yasal temsilcilerinin onayını alması gerekmektedir. 
  • Nafaka konusunun mal rejimi sözleşmesi ile düzenlenmesi mümkün değildir. 
  • Mal rejimi sözleşmesi şarta bağlı yapılamamaktadır. 
  • Mal Rejimi sözleşmesi ölüm halinde geçerliliğini korumakta ve miras hukuku bakımından da sonuç doğurmaktadır. 
  1. Mal Rejimi Sözleşmesinin Şekli Nasıl Olmalıdır ?

Mal rejimi sözleşmesinin taraflarca imzalanması ve resmi şekil şartına uyulması zorunludur. Evlilik öncesinde veya sonrasında,  noterde onaylama veya düzenleme biçiminde yapılması mümkündür. Bunun dışında eşler, evlenme başvurusu sırasında yazılı olarak da hangi mal rejimini seçtiklerini bildirebilirler. 

  1. Mal Rejimi Sözleşmesinin İçeriği Nasıl Olmalıdır ?

Mal rejimi sözleşmesinde kural olarak sadece malvarlığı unsurları düzenlenebilmektedir. Örneğin; kişisel malların, değer artış payının, aile konutunun, artık değerlere ve aile birliği giderlerine katılma konularının sözleşme ile kararlaştırılması mümkün iken, çocukla kişisel ilişki, velayet, nafaka, tazminat vb. konuların sözleşme ile kararlaştırılması mümkün değildir. Bu konuların evlilik sözleşmesinde düzenlenmiş olması halinde hakim tarafından onaylanmadığı sürece herhangi bir geçerliliği olmayacaktır. 

  1.  Mal Rejimi Sözleşmesinin Değiştirilmesi ve Sona Ermesi Mümkün Müdür ?

Taraflar, mal rejimi sözleşmesinin kanuni sınırlar içerisinde kaldırabilir veya değiştirebilirler. Mal rejimi değişikliği, eşler tarafından anlaşma ile yapılabileceği gibi eşlerden birinin haklı nedenlerin varlığı halinde mahkemeden talep etmesi ile de  yapılabilir. Eşlerden talebi üzerine mal rejimi değişikliği yapılabilmesi haklı bir nedenin varlığına bağlanmıştır. Haklı sebeplerden bazıları Türk Medeni Kanunu’nun 206. maddesinde düzenlenmiştir;

1. Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması,

2. Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması,

3. Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken

rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi,

4. Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında

bilgi vermekten kaçınması,

5. Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması.”

Benzer durumların dışında, eşlerin mal rejimi sözleşmesinden tek taraflı olarak dönmeleri mümkün değildir. Mal rejimi sözleşmesi ancak, tarafların anlaşması, yeni bir mal rejiminin kabul edilmesi veya mahkeme kararıyla mümkün olabilmektedir. İptali ise muvazaa, şekil şartı, irade sakatlığı sebepleri ile talep edilebilir. 

Kanunun emredici hükümlerine, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı hükümler içeren sözleşmeler ile konusu imkansız sözleşmeler ise kesin hükümsüzdür.  

MAL REJİMLERİ HAKKINDA UYGULAMALI ÖRNEK OLAYLAR

  1. Örnek Olay

Ahmet ve Ayşe, evlenmeden önce mal rejimi konusunda bir sözleşme yapmaya karar verirler. Noterde düzenlenen sözleşmeyle mal ayrılığı rejimini seçerler. Evlilikleri boyunca her biri kendi malvarlığını koruyacak ve mallarını ayrı ayrı yöneteceklerdir.

Birkaç yıl süren evliliklerinin ardından çift, anlaşmazlıklar nedeniyle boşanmaya karar verir. Boşanma sürecinde, mal ayrılığı rejimi sözleşmesi gereği, her biri kendi mal varlığını korumaya devam eder. Eşler arasında edinilmiş malların paylaşımı gündeme gelir. Edinilmiş mallar, evlilik süresince elde edilen mallardır.

Mahkeme, edinilmiş malların adil bir şekilde paylaştırılmasına karar verir. Eşlerin gelirleri, gayrimenkulleri ve diğer malları dikkate alınarak mal paylaşımı yapılır. Kişisel mallar ise eşlerin kendi mülkiyetinde kalır ve paylaşıma tabi tutulmaz.

Bu örnek olay, mal rejimi sözleşmesi olan mal ayrılığı rejimini seçen bir çiftin boşanma sürecindeki mal paylaşımını göstermektedir. Sözleşme, eşlerin malvarlıklarını korumasını ve adil bir şekilde paylaşım yapılmasını sağlamaktadır.

  1. Örnek Olay

Farklı bir mal rejimi üzerinden bir örnek olay:

Ahmet ve Zeynep, evlenirken mal ayrılığı rejimini tercih ederler. Evlilikleri boyunca ayrı ayrı mal varlıklarını korumak ve bağımsız olarak yönetmek istemektedirler.

Ahmet, evlilik öncesinde bir daire satın almış ve kendi adına tapu kaydını yaptırmıştır. Zeynep ise evlilikten önce bir işletme açmış ve işletmenin tüm varlıkları kendi adına kayıtlıdır.

Bir süre sonra Ahmet ve Zeynep arasında anlaşmazlıklar artar ve boşanma kararı alırlar. Mahkeme, mal ayrılığı rejiminde edinilen kişisel malların korunmasına karar verir. Ahmet, kendi adına kayıtlı olan dairenin tam mülkiyetini korurken, Zeynep de işletmenin tüm varlıklarına sahip olmaya devam eder.

Ancak, evlilikleri süresince birlikte bir arazi satın almışlardır. Bu arazi, mal ayrılığı rejimi gereği eşler arasında paylaşılacaktır. Mahkeme, arazinin değerini belirler ve Ahmet ile Zeynep arasında adil bir şekilde paylaşım yapılır.

Bu örnek olay, mal ayrılığı rejimini seçen bir çiftin boşanma sürecindeki mal paylaşımını göstermektedir. Mal ayrılığı rejimi sayesinde Ahmet ve Zeynep, evlilikleri süresince kişisel mallarını korumuş ve boşanma durumunda bu malları üzerinde haklarını sürdürmüşlerdir. Ortak olarak edindikleri mal ise adil bir şekilde paylaşılmıştır.

Av. Zana ŞAHİN
Stj.Av.Öykü ÇABUK

Bu konuda ayrıntılı bilgi almak için arayınız. (0216) 606 02 94

Avukat Zana Şahin Hukuk ve Danışmanlık Bürosu 

KAYNAKÇA

1-Kanunun Emredici Hükümlerine Aykırı Sözleşme Maddelerine Uy…, https://lexist.com.tr/yayinlarimiz/kanunun-emredici-hukumlerine-aykiri-sozlesme-maddelerine-uygulanacak-olan-yaptirimlar/. Accessed 11 July 2023.

2-Kanunun Emredici Hükümlerine Aykırı Sözleşme Maddelerine Uy…, https://lexist.com.tr/yayinlarimiz/kanunun-emredici-hukumlerine-aykiri-sozlesme-maddelerine-uygulanacak-olan-yaptirimlar/. Accessed 11 July 2023.

3-“?:.” ?: – Wiktionary, https://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=182. Accessed 11 July 2023.

4-ÇELEBİ, Oğuzhan. “KEFALET SÖZLEŞMESİNDE EŞİN RIZASI.” 2020, p. 322. chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/72903/?sequence=1.

5-“Evlilik sözleşmesi – Mal rejimleri.” Beykem Avukatlık Bürosu, http://beykemhukuk.com/makaleler/evlilik-sozlesmesi-mal-rejimleri/. Accessed 11 July 2023.

6-Hilmi, Ahmet. “Mal Rejiminin Değiştirilmesi Davası.” AHD Durak Hukuk Bürosu, 26 December 2022, https://www.ahddurakhukuk.com/aile-hukuku/mal-rejiminin-degistirilmesi-davasi/. Accessed 11 July 2023.

7-“Mal Rejimi (Evlilik) Sözleşmesi.” Ekin Hukuk, 28 July 2021, https://www.ekinhukuk.com.tr/mal-rejimi-evlilik-sozlesmesi/. Accessed 11 July 2023.

8-“Mal Rejimleri.” Birgan & Partners – Danışmanlık ve Avukatlık Bürosu, https://www.birganpartners.com/mal-rejimleri/. Accessed 11 July 2023.

İÇERİĞİM İZİNSİZ PAYLAŞILMIŞ NASIL KALDIRTABİLİRİM?

Telif nedir ve Paylaştığım İçeriğe Telif Atabilir Miyim?

Telif, tanım itibariyle, kişinin her türlü fikri emeği ile meydana getirdiği ürünler üzerinde hukuken sağlanan haklarıdır. Yani fikri emek içeren tüm yazılı, sesli ve görüntülü kayıtlar eser sayılır ve izinsiz paylaşılması halinde telif hakkı ihlali söz konusu olacaktır.¹ (“Fikri Mülkiyet Hukuku”)Bu yazımızda rıza dahilinde kayda alınmış fikri emek içeren içeriklere ilişkin telif hakları üzerine değerlendirme yapılmıştır.


Paylaşılmasından rahatsız olduğunuz içeriğin ne olduğu, telif atabilmeniz için izlenmesi gereken adımları değiştirmektedir. Bu sebeple telif hakkına konu içerik, görüntü veya ses kaydının telif atılabilir nitelikte bir eser olup olmadığının tespiti önemlidir. 

Neler Telif Hakkına Konu Olabilir?

Fikri eser tanımının çok keskin sınırları bulunmadığından, fikri emek içeren her türlü görüntü, ses kaydı ve yazılı içerik fikri eser kabul edilebilir. Örneğin, filmler ve çevrimiçi videolar gibi görsel-işitsel eserler, ses kayıtları ve müzik besteleri²; dersler, makaleler, kitaplar ve müzik besteleri gibi yazılı eserler; resim, poster ve reklam gibi görsel eserler; video oyunları ve bilgisayar yazılımları, tiyatro oyunu ve müzikal gibi drama eserleri birer eserdir ve eseri ortaya çıkaran kişinin fikri emeğini içerir ve bu sebeple de telif ile korunan haklar barındırır. 

Eser kabul edilen ürünün tek eser sahibi olabileceği gibi, eser birden çok kişinin katkısıyla son haline getirilmişse birden çok eser sahibinin varlığından söz edilebilecektir. Mevzuattaki tanımı itibariyle, bir eserin sahibi, onu meydana getirendir. Birden fazla kimselerin birlikte vücuda getirdikleri eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır.

Telif haklarının doğması için eserin tescil edilmesi zorunluluğu aranmaz. Eserin meydana getirilmesiyle telife ilişkin haklar kendiliğinden doğacaktır. Yine de ispat ve tespit kolaylığı açısından fikri eser sahipleri tescil yoluna başvurmaktadır. Hak kaybına uğramamak için yapılan isteğe bağlı kayıt ve tescil, eser sahibini belirlemede kolaylık sağlayan beyana dayalı bir işlemdir.

Video İçeriğim İzinsiz Paylaşılmış Ne Yapmalıyım?

Öncelikle cevabı verilmesi gereken soru, söz konusu videonun eser niteliğinde olup olmadığıdır. Örneğin, işini icra etmekte olan bir demircinin videosunda eser sahibinin demirci mi yoksa fotoğrafçı mı olduğu konusu kafa karışıklığına neden olmaktadır. Ancak kurulu kameranın karşısında fikri emek içeren bir konunun anlatıldığı video eser şüphesiz ki ne eser olup olmadığı konusunda ne de eserin sahipliği konusunda karışıklık yaratacaktır. Özetlemek gerekirse, bir video eserinin ortaya çıkmasında performans sergileyenin eser sahipliği her zaman söz konusu olmayacakken, kendi kendini kayda alan bir içerik üreticisi için eser sahipliği konusu açık ve tartışmasızdır. 

Bazı videolarda görüntüyü kayda alan kişi bir alet vasıtasıyla bir hareketli görüntü tespiti yapmakta, başka bir katkıda bulunmamaktadır. Bu gibi durumlarda bu kişinin bağlantılı hak sahipliğinden söz etmek mümkün değildir. 

İçeriğin İzinsiz Paylaşılması Durumunda Takip Edilecek Yollar Nelerdir?

Öncelikle eser niteliğinde olan videonun kaldırılması talep edilmelidir. Sonrasında bu videonun ilk yayınladığı tarihten itibaren kazanılmış tüm hakların müvekkile ait olmasından bahisle bu videoyu kullanarak elde edilmiş tüm kazançların telif hakları ihlal edilen tarafa iadesi talep edilmelidir. 

Müvekkil bu videonun paylaşıldığını bilmiyordu ve rıza göstermemişti, maddi haklarını devretmemişti. Bilgisi dışında bu paylaşım yapıldı ve bundan haksız kazanç elde edildi. Video içeriğin veya eserin izinsiz paylaşıldığı tarihin öğrenilmesiyle süreler başlayacaktır. Bu video aracılığıyla elde edilmiş haksız kazançların gerçek hak sahibi olan müvekkile devri talebinde bulunulmalıdır.

Müvekkil öncelikle isteğe bağlı tescil-kayıt yolu tercih edilip videodaki kişi olduğuna ve video eserin fikri eser olduğuna ilişkin belge alabilir. Bu belge videoyu paylaşan kişinin hak iddia etmesini önleme konusunda yararlı olacaktır. Ancak eserin üreticisi telif hakkının sahibi olduğundan kişi bu hakkı eserin üretilmesiyle zaten elde etmiş sayılmaktadır. Bu sebeple tescil zorunlu değildir, sadece ispat kolaylığı amacıyla kullanılabilir. 

Telif hakkının ihlali durumunda başvurulabilecek hukuki yollar aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

  1. İhtarname Gönderme: İhlal durumunda, hak sahibi, ihlal eden tarafı yazılı bir ihtarnameyle uyarabilir. İhtarname, ihlalin durdurulmasını ve ihlal edilen içeriğin kaldırılmasını talep edebilir. Ayrıca, ihlal nedeniyle doğan zararların tazmin edilmesi için bir talep de içerebilir.
  2. Sulh Yolu: İhlal durumunda taraflar anlaşmaya varmak için sulh yoluna başvurabilirler. Sulh yolunda, taraflar anlaşarak ihlalin sonlandırılması, zararın tazmini ve diğer konular hakkında anlaşma sağlayabilirler.
  3. Hukuk Mahkemelerine Başvuru: İhtarname veya sulh yoluna başvurulmasına rağmen ihlal durdurulmaz veya anlaşma sağlanamazsa, hak sahibi hukuk mahkemelerine başvurabilir. Hukuk mahkemesi, ihlalin varlığını tespit ederse, tazminat taleplerini değerlendirebilir ve ihlal durumunun sonlandırılmasına yönelik kararlar verebilir.
  4. İhtiyati Tedbir Talebi: Hak sahibi, telif hakkının ciddi zarar görmesini önlemek amacıyla hukuk mahkemesinden ihtiyati tedbir talebinde bulunabilir. İhtiyati tedbir, ihlal durumunda hemen alınan bir geçici tedbirdir ve ihlalin devam etmesini veya zararın artmasını önlemek için alınır.
  5. Savcılığa Şikayette Bulunma: Telif hakkı ihlalleri suç teşkil edebilir. Hak sahibi, telif hakkının ihlal edildiğini düşünüyorsa, savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. Savcılık, ihlal iddialarını soruşturur ve ilgili kanunlar çerçevesinde gerekli adımları atabilir.

Video İçeriğini Her paylaşan Gelir Elde Ediliyor Mu?

Hayır. Çünkü gelir kazanma sağlayan platformların kazanç sağlanmasına ilişkin özel kriterleri bulunmaktadır. Örneğin, Youtube platformu, üyelerin de içerik üreterek para kazanmasına 2014 yılında karar verdi ve bazı şartları sağlayan kanallar için bu imkanı tanıdı. Bu şartlar güncel haliyle şöyle: Son 12 ayda, herkese açık içeriklerin izlenme süresi için 4.000 geçerli saat hedefine ulaşmak ve 1.000 abone kazanmak. Bu şartları sağlayan kanalların ise denetlenmesi platform tarafından görece daha kolay yapılmakta ve telif haklarının korunması süreçlerinde dava yoluna başvurma gereği bulunmamaktadır. Video içeriğinin gelir kazanmaya açık olmayan bir kanaldan paylaşılması telif haklarını ihlal eden kişiye maddi kazanç sağlamamış olabilir ancak dolaylı kazançları olabilir. Video içeriğini üreten kişinin popüleritesinden faydalanmak ve kendi kanalına abone kazandırmak gibi maddi olmayan ancak yine de haksız olan kazançları olacaktır. Belirtmek gerekir ki, bu zamana kadar para kazanılmamış olması bundan sonra kazanılamayacağı anlamına gelmez. Eğer telif talebi kabul edilirse videolardan para kazanma özelliğini etkinleştirmemiş abonelerin yüklediği videolardan da videoların önüne koyulacak reklamlar sayesinde izlendikçe gelir elde edilebilir.

Diğer platformlar için durum daha çok içeriğin kaldırtılmasına yönelik talep ile başlamakta ve sonrasında yine içeriğin paylaşılmasından doğan kazançların ve müvekkilin uğradığı zararın tazminine ilişkin maddi-manevi tazminat talepleri dava yoluyla takip edilecektir. İnternet ortamında çok fazla platform mevcut olduğundan ve her platformun erişimi ve üyeliği kolaylıkla yapıldığından bu dava süreçlerinin en zor aşaması karşı tarafta bir muhatap belirlemektir. Karşı tarafın belirlenmesinde kişilerin bireysel çabaları çoğunlukla sonuç vermeyecektir. Bu nedenle takip edilecek yol internette adresi mevcut bir sosyal ağda videosunun yayınlanması sebebiyle kişilik haklarının zedelendiğini iddia eden kişi, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun madde 9 uyarınca, içerik sağlayıcısına, ona ulaşılamaması durumunda yer sağlayıcısına (örneğin Google veya Twitter) başvurarak uyarı yöntemi ile videonun yayından kaldırılmasını isteyebileceği gibi, doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak  erişim engeli yoluna başvurabilir. İçerik/yer sağlayıcısına yapılan bu talep, içerik/yer sağlayıcısı tarafından en geç 24 saat içerisinde cevaplandırılır.

Video İçeriğinin Eser Değil De Kişisel Hayatın Gizliliğini İhlal Sayılması Halinde İzlenmesi Gereken Yol Nedir?

İzinsiz paylaşılan videonun içeriği itibariyle özel hayatın gizliliğini ihlal niteliğinde olduğunu iddia eden kişiler, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna doğrudan başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini talep edebilir. Bunun için hakkın ihlaline neden olan yayının tam adresi (URL), gizliliğin hangi açılardan ihlal edildiğinin açıklaması, kimlik bilgilerini ispatlayacak bilgilere yer verilmelidir. Bir diğer yol olarak da savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir. Savcılık, şikayet üzerine harekete geçecektir. O zaman video içeriğe erişim engeli getirilecektir.


SONUÇ

Telif hakkı, fikri emeğiyle yaratılan ürünler üzerindeki hukuki haklardır. Her türlü yazılı, sesli ve görüntülü kayıt eser sayılır ve izinsiz paylaşılması telif hakkı ihlali oluşturur. Telif atabilmek için içeriğin bir eser niteliğinde olması gereklidir. Video, ses kaydı, yazılı içerik gibi birçok şey telif hakkına konu olabilir. Eser sahibi, eseri meydana getirendir ve tescil edilmesi zorunlu değildir, ancak ispat kolaylığı için tescil yapılabilir.

Eğer izinsiz paylaşılan bir video içeriğiyle ilgili sorun yaşıyorsanız, öncelikle içeriğin eser niteliğinde olup olmadığını belirlemek önemlidir. İçeriğin eser niteliğinde olduğu durumlarda, içeriğin kaldırılması talep edilebilir ve telif hakkının ihlal edildiği durumlarda tazminat talep edilebilir.

Video içeriğinin gelir kazandığı platformlarda, gelir kazanmak için belirli şartlar bulunmaktadır. İçeriği izinsiz paylaşan kişiye maddi kazanç sağlanmayabilir, ancak dolaylı kazançlar olabilir. Kazanılan haklar ve zararların tazmini için dava yoluna başvurulabilir.

İzinsiz paylaşılan videonun eser niteliği yerine özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği durumlarda, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na başvurulabilir veya savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir.

Özetle, izinsiz paylaşılan içeriğin kaldırılması talep edilebilir ve telif hakkının ihlal edildiği durumlarda yasal yollara başvurulabilir.

Av.Zana ŞAHİN

Stj.Av.İklima Burçin KÜREKÇİ

KAYNAKÇA

“Fikri Mülkiyet Hukuku.” Av. Ahmet Ekin, https://www.ahmetekin.com/fikri-mulkiyet-hukuku/. Accessed 17 May 2023.

Telif hakkı nedir? – Yasal Yardım, https://support.google.com/legal/answer/3463239?hl=tr. Accessed 17 May 2023.

Chatcpt, https://chat.openai.com/.

BİLİRKİŞİ RAPORU NEDİR?


BİLİRKİŞİ İNCELEMESİNİN CEZA KANUNDA YERİ VE İNCELEMESİ

Bilirkişinin Tanımı

Türk Hukukunda bilirkişi, mahkemelerin talebi veya tarafların talebi üzerine, bir dava veya uyuşmazlık konusuyla ilgili teknik, bilimsel, mesleki, tıbbi veya diğer alanlarda uzman olan bir kişidir. Bilirkişi, yargılama sürecinde, mahkemeye veya taraflara, bilgi, görüş ve tavsiyeler sunmak amacıyla atanır.

Bilirkişi, konusunda uzman ve deneyimli bir kişi olmalıdır. Mahkeme tarafından atanır ve görevi, mahkeme veya taraflar tarafından belirlenen konuda inceleme yaparak, sonuçlarını mahkemeye sunmaktır. Bilirkişi raporu, mahkeme kararının verilmesinde önemli bir rol oynayabilir ve mahkemece kabul edilirse, dava sonucuna etki edebilir.

Bilirkişi, bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Bilirkişi, kendi uzmanlık alanındaki bilgisi ve deneyimleri doğrultusunda, davayla ilgili konularda objektif bir şekilde görüş belirtmelidir. Bilirkişi, yargılama sürecinde, taraflarla doğrudan bir iletişim kurmaz. Bilirkişi raporu, tarafların ve mahkemenin bilgisine sunulur ve raporun içeriği, yalnızca bilirkişinin görüşlerini yansıtır.

Görülmekte olan uyuşmazlıklara bakan hakim, savcı ve heyet gelinen aşamada veya dosya kapsamında yer alan bazı deliller, olaylar, hesaplamalar gibi teknik konularda yeterli olmamaktadır. Bu konularda uzmana başvuru yapılarak bilirkişilik denilen kurum devreye girmektedir. 

Bilirkişinin tam olarak tanımı ne Ceza Muhakemesi Kanunu ne de Hukuk Muhakemesi Kanunu’ nda yapılmamış olup her iki kanunda aynı şekilde bilirkişiye başvurulması gereken halleri tanımlamıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu Md 63 ve Hukuk Muhakemesi Kanunu Md 266 tanım olarak çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişiye başvurabileceğini söyler. Hakim, savcı ve heyetin önüne gelen uyuşmazlıkları sahip oldukları özel ve teknik bilgilerle hazırlamış olduğu rapor ile çeşitli hesaplamalar, görüşler ve iddialarla ile sonuca vardıran yargılama araçlarından biridir.

Şöyle bir kayıt düşülmüştür ki günümüzde her konuda dosyayı bilirkişiye gönderen bazı hakimler düşünüldüğünde bu maddelerin ikinci cümlelerine dikkat çekmek gerekir. Madde cümle devamında genel bilgi veya tecrübeyle ya da hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün konularda bilirkişiye başvurulamayacağını belirtir.

Bilirkişinin İşlevi

Verdiğiniz makaleye göre, bilirkişinin işlevi, mahkemelerin teknik, bilimsel, mesleki veya tıbbi konularda uzmanlığına ihtiyaç duydukları durumlarda, mahkeme tarafından veya tarafların talebi üzerine görevlendirilerek, bir dava veya uyuşmazlık konusu hakkında bilgi, görüş ve tavsiyeler sunmaktır.

Bilirkişi, kendi uzmanlık alanında yeterli bilgi birikimine ve deneyime sahip olmalıdır. Mahkeme veya taraflar tarafından görevlendirildiğinde, ilgili konuyu inceleyerek, konu hakkında objektif bir rapor hazırlamalıdır. Bilirkişi raporu, mahkeme kararında etkili olabilecek ve mahkemenin daha doğru bir karar vermesine yardımcı olabilecek bilgi ve görüşler içermelidir.

Bilirkişi, görevlendirildiği konuda tamamen tarafsız olmalıdır. Kendi kişisel veya ticari çıkarlarından bağımsız olarak, sadece doğru ve objektif görüşleri sunmalıdır. Bilirkişi, yargılama sürecinde, doğrudan taraflarla iletişim kurmaz ve yalnızca mahkemeye sunulan raporu hazırlar.

Bilirkişinin işlevi, doğru ve adil bir yargılama sürecinin sağlanması için önemlidir. Bilirkişilerin hazırladığı raporlar, mahkeme kararında belirleyici bir rol oynayabilir ve doğru bir şekilde hazırlanmış raporlar, mahkeme kararının adil ve doğru bir şekilde verilmesine yardımcı olabilir.

Bilirkişi Raporu Nedir 

Türk hukukunda bilirkişi raporu, bir dava veya uyuşmazlıkla ilgili olarak mahkemeye sunulan bir belgedir. Bu belge, konusunda uzman bir kişi ya da kişilerin, davayla ilgili teknik, bilimsel veya mesleki konularda yaptıkları inceleme sonucunda ortaya çıkan bulguları ve görüşleri içerir.

Bir bilirkişi raporu, mahkeme kararının verilmesinde önemli bir rol oynar ve mahkemece kabul edilirse, raporda belirtilen bilgiler ve görüşler, dava sonucuna etki edebilir.

Bilirkişi raporları, genellikle özel sektörde yapılan işlerle ilgili hukuki uyuşmazlıklarda kullanılır, ancak bazen kamu sektöründe de kullanılır. Örneğin, bir inşaat projesinde meydana gelen bir kusurun tespiti için bir bilirkişi raporu hazırlanabilir.

Bilirkişi raporları, yargılama sürecinde önemli bir adım olduğu için, doğru ve doğru şekilde hazırlanmaları gerekmektedir. Bu nedenle, bilirkişi raporunu hazırlayan kişinin, konuda uzman olması, raporun tam, net ve doğru olması için önemlidir.

Bilirkişi raporu, mahkemece atanmış bir bilirkişi tarafından hazırlanır. Bilirkişi, mahkeme tarafından belirlenir ve konusunda uzman bir kişi olması gerekir. Örneğin, bir inşaat mühendisi, bir tıp doktoru veya bir muhasebeci bir bilirkişi olarak atanabilir.

Bilirkişi raporu hazırlanırken, bilirkişi tarafından yapılan incelemeler, belgelerin incelenmesi, tanıkların dinlenmesi ve diğer yöntemler kullanılabilir. Bilirkişi, incelemeleri sonucunda elde ettiği bulguları, raporunda açıklayarak, mahkemeye sunar. Rapor, mahkemece kabul edilirse, dava sonucunu etkileyebilir.

Bilirkişi raporları, hukuki uyuşmazlıkların yanı sıra, bazı iş ve meslek alanlarında da kullanılabilir. Örneğin, bir sigorta şirketi, bir hasar tazminatı talebi için bir bilirkişi raporu isteyebilir veya bir işveren, bir iş kazası sonrasında bir bilirkişi raporu talep edebilir.

Bilirkişi raporları, doğru ve doğru şekilde hazırlanmaları gereken önemli bir belgedir. Bilirkişi, mesleki ve teknik bilgisini kullanarak, raporunu tarafsız ve objektif bir şekilde hazırlamalıdır. Ayrıca, raporun açık ve anlaşılır olması için gerekli dil ve terminolojiyi kullanmalıdır.

Bilirkişi Raporunun Bağlayıcılığı

Bilirkişi raporunun bağlayıcılığı, raporun içeriği ve mahkeme kararına etkisi açısından farklılık gösterebilir. Genel olarak, bilirkişi raporu, mahkemenin karar verirken göz önünde bulundurabileceği bir delil olarak kabul edilir. Ancak, mahkeme bilirkişi raporuna tamamen bağlı değildir ve raporun içeriğine göre karar verebilir.

Bir diğer önemli nokta, bilirkişi raporunun bağlayıcılığının tarafların anlaşmasına da bağlı olabileceğidir. Taraflar, bilirkişi raporunun sonucuna katılabilir veya katılmayabilirler. Tarafların farklı görüşleri veya bilirkişi raporundaki eksiklikler, mahkemenin raporu değerlendirme şeklini değiştirebilir.

Özetle, bilirkişi raporu, mahkemenin karar verirken dikkate alabileceği önemli bir delil ol

masına rağmen, mahkemenin kararını etkileyebilme derecesi, raporun içeriği ve tarafların anlaşmasına bağlıdır.

Bilirkişi Delinin İşlevi Ve Değeri

Bilirkişi, mahkemelerin aldığı kararlarda büyük bir rol oynar. Bilirkişi raporları, teknik, bilimsel veya mesleki konularda mahkemeye yardımcı olmak için kullanılır. Bu nedenle, bilirkişilerin raporları, mahkemelerin hüküm verirken karar almasına yardımcı olur.

Bilirkişi raporlarının delil değeri, bilirkişinin uzmanlık alanındaki bilgisi ve deneyimi ile doğru orantılıdır. Bilirkişi, raporunda, konu hakkındaki bilgi ve görüşlerini açıklar ve bu görüşlerin mahkemece kabul edilmesi halinde, mahkeme kararında etkili olur.

Makalede belirtilen bir diğer önemli nokta da, bilirkişilerin raporlarının adil ve tarafsız olması gerektiğidir. Bilirkişi, raporunda tarafsız bir tutum sergilemeli ve kendi kişisel veya ticari çıkarlarını gözetmemelidir. Ayrıca, bilirkişi raporlarında belirtilen görüşlerin, konuya tam olarak hakim olunarak oluşturulmuş olması gerektiği vurgulanır.

Sonuç olarak, bilirkişi raporları, mahkemelerin hüküm verirken kullanabileceği güçlü bir delil niteliği taşır. Bilirkişi raporlarının doğru ve objektif olması, mahkeme kararının adil ve doğru şekilde verilmesinde önemli bir rol oynar.

CEZA MUHAKEMESİNDE BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ

 Bilirkişi İncelemesi

Çözümü uzmanlığı veya özel teknik bilgiyi gerektiren hususlarda görüşüne başvurmak üzere hakim tarafından görevlendirilen tarafsız kişiler, bilirkişidir (m. 62-73). İlgili konuda görüşüne başvurulan bilirkişi bu konuda uzman veya teknik görüş bildirebilecek bilgiye sahip olmalıdır. Görevini tarafsız bir şekilde yerine getirmekle yükümlü olan bilirkişiler hakim veya savcı tarafından atanabilmektedir. Çalışmalarının sonucunda bilirkişiler; inceleme, seyahat masrafları ve çalışmalarının karşılığından oluşan ücrete hak kazanmaktadır.

Bilirkişiye Başvuru

Bilirkişilik 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6574 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nda düzenlenmiştir. Hakim veya savcı, çözümü uzmanlık veya özel teknik bilgiyi gerektiren hususlarda bilirkişiye başvurabilmektedir. Hakim veya savcının kendi bilgi birikimi ve hayat tecrübesi doğrultusunda çözümlemesinin mümkün olduğu, konularda bilirkişinin görüşüne başvurulması mümkün değildir. Kanun koyucu belirtilen hallerde bilirkişiye başvurma zorunluluğunu “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” şeklinde düzenlemiştir.

Bunun yanı sıra kanunda “Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu ve birinci fıkradaki şartları taşıdığını belgelendirmediği takdirde, bilirkişilik siciline ve listesine kaydedilemez” şeklinde bilirkişilerin niteliğine yönelik bir düzenleme de mevcuttur.

Kanunda düzenlenen bazı hallerde bilirkişiye başvurmak zorunludur:

  • Sahte para ve değerler (CM  Şüpheli ya da sanığın akıl hastası olup olmadığının belirlenmesi (CMK m.74)
  • Yeni doğmuş çocuğun ölüsü üzerinde inceleme (CMK m.88)
  •  Ölü Muayenesi ve otopsi (CMK m.86, 87)
  • Zehirlenme Şüphesi (CMK m.89) 

Bilirkişi Atanması ve Sayısı

Bilirkişi, hakim veya mahkeme tarafından kendiliğinden (re’sen) atanabileceği gibi Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine verilecek karar ile de atanabilir. İhtiyaç duyulması halinde birden fazla bilirkişi atanmasında bir sakınca yoktur.  Bilirkişiler o ilde düzenlenmiş listelerden seçilirler. Fakat, uygun görülmesi halinde sanık ve müdafiine de bilirkişiyi seçme hakkı tanınabilir veya ara kararda gerekçesi gösterilmek şartıyla hakim tarafından listelerde bulunmayan bir bilirkişi seçimi yapılabilir.

Bilirkişilik Yönetmeliği’nde Bilirkişilerin atanmasına yönelik olarak “İnceleme konusunun başka bir bölgede bulunması halinde ya da fizikî evrak gönderilmesi ve mahallinde inceleme yapılmasının gerekmemesi durumunda bölge kurulunun hazırladığı listede bilgisine başvurulacak uzmanlık alanında bilirkişi bulunmaması kaydıyla, bölge listesi esasına uyulmaksızın ilgili bölge kurulu listesinden UYAP vasıtasıyla elektronik ortamda doğrudan bilirkişi görevlendirilebilir.” düzenlemesi yer almaktadır.

Bilirkişilik Görevinin Yerine Getirileceği Süre

Bilirkişilere görevlerini yerine getirmeleri için verilen azami süre üç aydır. Özel sebepler halinde bilirkişinin istemi üzerine bu süre üç ay daha uzatılabilmektedir. İlgili yönetmelikte, bilirkişinin görevini yerine getirmemesi halinde oluşabilecek zarara ilişkin tazmin yükümlülüğü  listeden çıkarılma ve üç ayı geçmemek üzere disiplin hapsi cezası öngörülmüştür.

Bilimsel Mütalaa

Bilimsel mütalaa Cumhuriyet savcısı, katılan, katılan vekili, şüpheli, sanık, müdafii veya kanuni temsilci tarafından bilirkişi raporunun hazırlanması ve davaya ilişkin olarak, uzman bir kimseden bilimsel görüş alınmasını isteyebilirler. Fakat CMK’nın 67. maddesinin 6. fıkrası uyarınca mütalaa istemi için mahkemeden ayrıca süre talep edilemez.   

Bilirkişinin Reddi

Bilirkişinin reddi sebepleri, hakimin reddi sebepleri ile aynıdır. Bunun yanı sıra bilirkişinin aynı davada daha önce hakimlik görevi yapmış olması da bilirkişinin reddi sebeplerindendir. Ret istemi; Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilcisi tarafından soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısına ve kabul edilmemesi halinde sulh ceza hakimliğine, kovuşturma aşamasında ise hakime veya mahkemeye sunulmaktadır.

Aşağıda bilirkişinin reddi sebepleri belirtilmiştir;

  •  Suçtan kendisi zarar görmüşse,
  • Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,
  • Şüpheli, sanık veya mağdurun kan veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri ise,
  • Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlât edinme bağlantısı varsa,
  • Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü derece dahil kan hısımlığı varsa,
  • Evlilik sona ermiş olsa bile, şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece dahil kayın hısımlığı varsa,
  • Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya mağdur vekilliği yapmışsa,
  •  Aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse,bilirkişilik görevini yapamaz.

Bilirkişilikten Çekinme

Tanıklıktan çekinme halleri bilirkişiler hakkında da uygulanmaktadır. Aşağıda sayılan hallerde atanan kişiler bilirkişilikten çekinebilecektir:

  • Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
  • Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
  • Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
  • Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
  • Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.

Meslek veya sürekli uğraş sebebiyle tanıklıktan çekinme halleri:

  • Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler.
  •  Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler.
  • Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler.

Bilirkişilikten çekilme halleri kanunda sayılanlarla sınırlı değildir. Atanan bilirkişiler tarafsızlıklarını zedeleyecek farklı sebepler göstererek de bilirkişilikten çekinebileceklerdir.

Aşağıdaki hallerde ise, hallerde bilirkişiliği kabul etmek zorunludur:

  • Resmi bilirkişilik ile görevlendirilmiş ve 64’üncü maddede belirtilen listede yer almış bulunanlar;
  •  İncelemenin yapılması için bilinmesi gerekli fen ve sanatları meslek edinenler; 
  •   İncelemenin yapılması için gerekli mesleği yapmaya resmen yetkili olanlar.

Bilirkişi Raporu ve Rapora İtiraz

Bilirkişi Raporu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 67. maddesinde düzenlenmiştir:

“(1) İncelemeleri sona erdiğinde bilirkişi yaptığı işlemleri ve vardığı sonuçları açıklayan bir raporu, kendisinden istenen incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp ilgili mercie verir veya gönderir. Mühür altındaki şeyler de ilgili mercie verilir veya gönderilir ve bu husus bir tutanağa bağlanır.

(2) Birden çok atanmış bilirkişiler değişik görüşleri yansıtmışlarsa veya bunların ortak sonuçlar üzerinde ayrık görüşleri varsa, bu durumu gerekçeleri ile birlikte rapora yazarlar.

(3) (Değişik: 3/11/2016-6754/45 md.) Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukukî nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.

(4) Bilirkişi tarafından düzenlenen rapor örnekleri, duruşma sırasında Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanunî temsilciye doğrudan verilebileceği gibi; kendilerine iadeli taahhütlü mektupla da gönderilebilir.

(5) Bilirkişi incelemeleri tamamlandığında, yeni bilirkişi incelemesi yapılması veya itirazların bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanunî temsilciye süre verilir. Bu kişilerin istemleri reddedildiğinde, üç gün içinde bu hususta gerekçeli bir karar verilir.

(6) Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanunî temsilci, yargılama konusu olayla ilgili olarak veya bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere ya da bilirkişi raporu hakkında, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.

         Bilirkişi, mahkeme tarafından kendisine verilen süre sonunda  hazırladığı raporu mahkemeye sunarak, kendisinden talep edilen incelemeleri yaptığını imzalı bir belge olarak mahkemeye sunar ve mahkeme nezdinde tüm bu işlemler tutanağa bağlanır.

         Bilirkişi raporları, tarafsız olarak hazırlanmalı; bilirkişiler, uyuşmazlığın çözümüne dair hakim veya savcı tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerden kaçınmalıdır. 

         Bilirkişinin hazırladığı raporu mahkemeye sunmasının ardından taraflar, raporun tebliğinden itibaren, mahkemenin tanıyacağı makul bir süre içerisinde bilirkişi raporuna itiraz edebilirler. Rapora itiraz yazılı ve gerekçe belirtir bir dilekçe ile yapılır. Kanunda ceza yargılamasında bilirkişi raporuna itiraza dair bir düzenleme yapılmamıştır. Mahkeme, işin mahiyetine uygun olarak taraflara bir itiraz süresi vermektedir.

Av.Zana ŞAHİN

Stj. Av.Öykü ÇABUK

KAYNAKÇA
* Başlıklar: Ersin ERDOĞAN, S.Hilal ÜÇÜNCA,”Bilirkişilik Kurumu Ve Bilirkişi Raporunun Delil Değerine İlişkin Bazı Sorunlar”,Dergipark,09.06.2020

 1 Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, “Ceza Muhakemesi Hukuku.” Ankara, Seçkin Yayıncılık 6 (2020).

DEPREMDE ZARAR GÖREN BİNADA HASAR TESPİT TALEBİ

RİSKLİ YAPI DELİL TESPİT DAVA DİLEKÇE ÖRNEĞİ

…… NÖBETÇİ SULH HUKUK MAHKEMESİNE

TESPİT TALEBİNDE 

BULUNAN (DAVACI)

VEKİLİ

TESPİT İSTENEN ADRES : …. Pafta … Ada …. Parsel Nolu, … Mahallesi ….. Sokak, No….  …..Apartmanı  Avcılar/İSTANBUL 

KONU                      : Delil tespiti talebimizden ibarettir. 

AÇIKLAMALAR   

TESPİTE DAİR BEYANLARIMIZ

1- Müvekkiller…. Pafta … Ada …. Parsel Nolu, … Mahallesi …..Sokak, No….  …..Apartmanı  Avcılar/İSTANBUL  adresindeki taşınmazı; 2019-2020 tarihleri için farklı sigorta acenteleri aracılığıyla DASK sigorta poliçesi ile sigortalamışlardır. (Ek-1 Poliçe suretleri)

26.09.2019 tarihinde gerçekleşen 5,8 büyüklüğündeki depremden sonra 01.10.2019 tarihinde TAMP tarafından yürütülen hasar tespit çalışmaları sonrasında denetimde, binanın yaşama elverişli olmadığı tespit edilerek nüfustan arındırılmış ve tedbiren ivedilikle tahliye edilmiştir. Akabinde bina mühürlenmiştir. (Ek-2 Avcılar Belediye kayıtları)

Bina üzerinde karot numuneleri de alınarak inceleme tamamlanmış, binadaki kolon donatıları Deprem Yönetmeliğine göre yetersiz olarak analiz sonuçlarına göre hasar aldığı ve RİSKLİ olduğu yıkılması gerektiği tespit edilerek, tapuya da şerh edilmiştir. Bina yaklaşık 1 Aylık süre içerisinde alınmış olan belediye yıkım kararı ile yıkılacaktır. (Ek-3 Riskli yapı tespit raporu)

2- Müvekkillerin; tespit edilen/edilemeyen tüm poliçeler için hasar dosyanın açılmasını/açılan hasar dosyası üzerinden gerekli tespit ve incelemelerin yapılması ve rizikonun gerçekleşmiş olmasına bağlı olarak tüm tazminatların mevcut poliçeler kapsamında ödenmesi için müvekkillerin anlaşma sağlamış oldukları sigorta şirketlerine talep ve ihtar yapılmıştır. 

3- Henüz dava açılmamış olması, üzerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılacak binanın il sınırları içerisinde bulunması nedeniyle mahkemenizden HMK’ nın 401. maddesi uyarınca delil tespiti konusunda görevli ve yetkilidir.

Açıklanan nedenlerle, binanın yıkılmasından sonra ileride açılması muhtemel dava ve davalarda ileri sürülecek vakıaların, taleplerin kanıtlanması için yukarıda anılan poliçeler kapsamında yapılmış olan DASK sigortası gereğince deprem sonrası binada meydana gelen halihazırdaki hasarın tespitini isteme zorunluluğu hasıl olmuştur. 

HUKUKİ NEDENLER : HMK, İmar Kanunu ve sair ilgili yasal mevzuat.

HUKUKİ DELİLLER    : Keşif, tapu kayıtları, bilirkişi, tanık beyanları ve diğer deliller.

NETİCE VE TALEP   :

Yukarıda açıklamış olduğumuz nedenlerle binada meydana gelen hasar sonrası mevcut durumunun  tespitine  karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz.

TESPİTİ İSTEYEN

DAVACI VEKİLİ

AV.ZANA ŞAHİN

EK:

1- Poliçe Suretleri

2- Riskli Yapı Tespit Raporu

3- Avcılar Belediyesi Kayıtları

4- Onanmış Vekaletname Suretleri 

ZORUNLU DEPREM SİGORTASI VE DEPREM SONRASI HASARDAN KAYNAKLI TAZMİNAT TALEBİ

İşbu araştırma yazısı müvekkile ait dairenin deprem sonrası hasar görmesi ve dairenin bulunduğu binanın riskli yapı tespit raporuna göre riskli yapı kabul edilmesi ve mühürlenmesi sonrası zorunlu deprem sigortasına bağlı olarak tazminat talebine istinaden ilgili kanun, yönetmelik ve içtihat araştırmaları neticesinde yazılmış olup son olarak müvekkilin talebine ilişkin değerlendirmemi içermektedir. 

Hazırlayan : Avukat Zana Şahin 

Tarih : 20.01.2020

Müvekkile ait olan daire 26 Eylül 2019 tarihinde İstanbul’da meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki deprem sonrası hasar görmüş ve daha sonra belediyeye ihbar yapılmıştır. TAMP tarafından yürütülen hasar tespit çalışmaları sonrasında yapılan denetimde binanın yaşama elverişli olmadığı riskli yapı tespit raporuna göre riskli yapı olarak tespit edilmiş tahliyesine karar verilerek nüfustan arındırılmıştır akabinde bina mühürlenmiştir. Binanın riskli olduğu ve bu sebeple yıkılması gerektiği tespit edilerek tapuya da şerh edilmiş, 1 aylık bir süreç içerisinde bina yıkılacaktır. 

Binanın ve dairenin hasarı sonrası müvekkilin zorunlu deprem sigortasından kaynaklı tazminat talebi bulunmaktadır. 

Depremden hasar görmüş bina ve daireye ilişkin, yapılmış olan zorunlu deprem sigortasından kaynaklı tazminat talebinde bulunmak için öncelikle deprem sonrası DASK’ a hasar ihbarında bulunulması gerekmektedir. İhbar : 

  • 125 numarası aranarak telefon yolu ile,
  • DASK’ ın kendi Web sitesinde bulunan online hasar işlemleri adımından
  • DASK adına, Zorunlu Deprem Sigortası poliçesini düzenleyen sigorta şirketi veya acentesi aracılığı ile,

Olmak üzere DASK’a üç şekilde hasar bildiriminde bulunulabilir.

Deprem sonrasında hasar ihbarınızı yaptıktan sonra olay yerine, sürecin yönetimine uygun olan en kısa sürede, DASK adına görevlendirilen bağımsız hasar tespit görevlileri gönderilir.

İnceleme ve tespit raporlarını hazırlayan görevliler, sigortacılık sektöründe ilgili branşta çalışma ruhsatı bulunan deneyimli hasar eksperlerinden oluşur. Eksperlerin deprem hasar raporlarını sigortacılık standartlarına uygun şekilde oluşturabilmeleri için, kendilerine DASK tarafından ek eğitimler sunulur.

Hasar tespit işlemleri, DASK adına görevlendirilen bağımsız hasar tespit görevlileri tarafından yerine getirilir. Bu tespitlerin sonucunda belirlenen tazminat ödemeleri de doğrudan DASK tarafından yapılır. 

Hasar İhbarında İstenen Belgeler 

DASK’ın Zorunlu Deprem Sigortası’ndan faydalanabilmeniz için binanızın tamamen ya da kısmı olarak zarar görmüş olması fark etmez; küçük ya da büyük maddi zararlar için de tazminat talep edilebilir. 

Depremin ve deprem sonucu meydana gelen yangın, infilak, tsunami ve yer kaymasının doğrudan neden olduğu maddi zararları, poliçenizde belirtilmiş limitler dahilinde tazmini için gereken bilgi ve belgeler şöyledir: 

  • Hasar Bildirimi (TC kimlik veya poliçe numarası ile)
  • Güncel Tapu Bilgisi
  • Hasar Yeri Açık Adresi (Eksper gönderimi ve değerlendirmesinin kolaylığı için)
  • Sigortalı Telefonu (Sabit ve/veya cep)

Ayrıca, sigortalı bina üzerinde Zorunlu Deprem Sigortası poliçesinin yanı sıra deprem teminatı içeren başka bir sigorta poliçesi de bulunuyorsa, bu konuda DASK’a bilgi verilmelidir. 

Zorunlu Deprem Sigortası Teminat Kapsamı 

DASK, Zorunlu Deprem Sigortası ile depremin ve deprem sonucu meydana gelen yangın, infilak, tsunami ve yer kaymasının doğrudan neden olacağı maddi zararları, poliçenizde belirtilmiş limitler dahilinde nakit olarak karşılar. 

Binanız tamamen ya da kısmi olarak zarar görmüş olsa da teminat altındadır. 

Aşağıda belirtilen bina bölümleri, bir arada ya da ayrı ayrı teminat kapsamındadır: 

  • Temeller
  • Ana duvarlar
  • Bağımsız bölümleri ayıran ortak duvarlar
  • Bahçe duvarları
  • İstinat duvarları
  • Tavan ve tabanlar
  • Merdivenler
  • Asansörler
  • Sahanlıklar
  • Koridorlar
  • Çatılar
  • Bacalar
  • Yapının yukarıdakilerle benzer nitelikteki tamamlayıcı bölümleri

Teminat Kapsamı Dışındaki Durumlar 

Zorunlu Deprem Sigortası, binanızdaki deprem ve depremden kaynaklanan maddi hasarları karşılar.

Aşağıdaki durumlarda oluşan zararlarınız teminat kapsamı dışındadır: 

  • Enkaz kaldırma masrafları
  • Kar kaybı
  • İş durması
  • Kira mahrumiyeti
  • Alternatif ikametgah ve işyeri masrafları
  • Mali sorumluluklar ve benzeri başkaca ileri sürülebilecek diğer bütün dolaylı zararlar
  • Her türlü taşınır mal, eşya ve benzerleri
  • Tüm bedeni zararlar ve vefat
  • Manevi tazminat talepleri
  • Deprem ve deprem sonucu oluşan yangın, infilak, tsunami veya yer kaymasının dışında kalan hasarlar
  • Depremden bağımsız olarak, binanın kendi kusurlu yapısı nedeniyle zamanla oluşmuş zararlar

Bu özelliklerdeki hasarlar için, Zorunlu Deprem Sigortası’na ek olarak yaptıracağınız farklı konut sigortalarını tercih edebilirsiniz. 

Azami Teminat Limiti 

DASK, Zorunlu Deprem Sigortası ile olası bir deprem felaketinden sonra DASK her yıl inşaat maliyetlerindeki artışa göre belirlediği azami bir tutarda teminat sağlar. DASK tarafından verilen azami teminat tutarı, 01 Ocak 2020 tarihinden itibaren bütün yapı tiplerinde 240 Bin TL’dir. 

Azami teminat tutarı tespit edilirken, yıkılan meskenin yeniden inşa edilmesinin maliyeti (arsa değeri hariç) dikkate alınır. Sigortalının teminat tutarı (sigorta bedeli) -azami teminat tutarını geçmemesi koşuluyla- meskenlerinin büyüklüğüne ve yapı tarzına göre belirlenir. 

Eğer meskenin değeri DASK tarafından verilen azami teminat tutarını aşıyorsa, sigortalı isteğe bağlı olarak, aşan kısım için sigorta şirketlerinden ek teminat alabilir. Bunun için özel sigorta şirketlerinden konut sigortanızın olması gereklidir. 

Kapsamdaki Binalar 

Zorunlu Deprem Sigortası genel anlamıyla, belediye sınırları içinde kalan meskenlere yönelik olarak geliştirilmiş bir sigorta sistemidir. 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu gereğince, aşağıda tanımlanmış binalar güvence altına alınır: 

  • Tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar,
  • 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler,
  • Bu binaların içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler,
  • Doğal afetler nedeniyle devlet tarafından yaptırılan veya verilen kredi ile yapılan meskenler.

Zorunlu Deprem Sigortası ayrıca yukarıdaki koşullara uyan; 

  • Kat irtifakı tesis edilmiş binalar,
  • Tapuda henüz cins tashihi yapılmamış ve tapu kütüğünde vasfı “arsa vs.” olarak görünen binalar,
  • Tapu tahsisi henüz yapılmamış kooperatif evleri,için de geçerlidir.

Henüz bağımsız tapusu olmayan ve 2000 yılından önce inşa edilmiş meskenlerin sigortalarının, sigorta ettirenin beyanına dayanılarak ve arsa tapusuna ait bilgilerle yapılabildiğini hatırlatmak isteriz. 

Kapsam Dışında Kalan Binalar 

Zorunlu Deprem Sigortası kapsamı dışında kalan bina türleri aşağıdaki gibidir: 

  • 9/11/1983 tarihli ve 2946 sayılı Kamu Konutları Kanununa tâbi olan veya kamu hizmet binası olarak kullanılan binalar ve bağımsız bölümler,
  • Köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlarca köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarda yapılan binalar,
  • Tamamı ticari veya sınai amaçla kullanılan binalar,
  • Projesi bulunmayan ve mühendislik hizmeti görmemiş binalar,
  • Taşıyıcı sistemi olumsuz yönde etkileyecek şekilde tadil edildiği veya zayıflatıldığı tespit edilen binalar,
  • Taşıyıcı sistemi olumsuz yönde etkileyecek şekilde ilgili mevzuata ve projeye aykırı olarak inşa edilen binalar,
  • Yetkili kamu kurumları tarafından yıkılmasına karar verilen binalar ile mesken olarak kullanıma uygun olmayan, bakımsız, harap veya metruk binalar.”

ZDS kapsamı dışındaki binalara, İhtiyari Deprem Sigortası yaptırabilirsiniz. 

Köy yerleşimleri -genel olarak gelir düzeyinin düşük olması, binalarda belediye denetiminin bulunmaması ve sigortanın sunumunun zor olması gibi nedenlerle- sigorta kapsamı dışında yer alır. 

Ancak, köylerde bulunan yapılar için istendiği takdirde İhtiyari Deprem Sigortası yaptırılması mümkündür. 

Benzer şekilde, ticari ve sinai amaçlar için kullanılan binalar için de İhtiyari Deprem Sigortası yaptırılabilir. 

Sonuç olarak Zorunlu Deprem Sigortasından kaynaklı tazminata hak kazanabilmek için binanızın depremden dolayı hasar görmesi, hasar sonrası DASK’ a hasar bildirim ihbarında bulunulması gerekmekte. Bunun üzerine hasarın DASK’ın görevlendirdiği uzman eksperler tarafından tespit edilmesi üzerine hasara göre binanın yeniden inşası için gerekli olan bedel üzerinden tazminata hükmedilir, bina bedeli üzerinden değil. Bizim olayımızda binanın TAMP tarafından yapılan inceleme sonucu riskli yapı olarak kabul edilmiş olması sebebiyle tahliye edilmesi ve mühürlenmesinin asıl sebebinin yapılan bağımsız bilirkişi (Sulh Hukuk Mahkemesi’ nden, bağımsız olarak hukuki bir çıkar çatışması olabilmesi ihtimaline binaen delil tespitin de bulunduk.) ve DASK uzman eksper incelemeleri neticesinde deprem kaynaklı olmadığı anlaşılmıştır. Binanın korozyon ve yaşına bağlı olarak DEPREM ETKİSİ ALTINDA RİSKLİ BİNA TESPİT YÖNETMELİĞİ gereğince yapılan inceleme ile riskli yapı kabul edilerek tahliye edilmiş olduğu tespit edilmiştir.. Depremden kaynaklı bir zarar veya hasar meydana gelmemesi sebebiyle Zorunlu Deprem Sigortasından kaynaklı bir tazminata hak kazanılamamaktadır. 

AV.ZANA ŞAHİN

KAÇ SAAT KALDI?

Birkaç haftadır kaleme alınmayı bekleyen bir yazı bu aslında ama kendimi ne kadar zorlasam da bir türlü yazamadım bir şeyler. Bilgisayarın başına oturdum olmadı, elime defteri kalemi aldım olmadı, bir zaman belirledim olmadı, belirsiz bir zaman ve yerde denedim yine sonuçsuz kaldı tüm çabam.

Bazen olmaz ne yaparsanız yapın olmaz. Tabi bu demek değil ki bırakmak lazım. Babamın deyimiyle mücadele etmeye devam tabi. Şuan bu yazıyı okuyorsanız zaten bu mücadele devam etmiş ve sonuç alınmış demek..

Benim bugün yazma sebebime gelecek olursam: Zaman. İnsanoğlunun yüzyıllardır üzerine yazdığı, konuştuğu ve konuşmaya devam ettiği asıl gerçek: Zaman. Hepimizin paydasını eşitleyen kavram.



Zaman bilincine özellikle son 4 yıldır kavuştum diyebilirim. Tabi her aydınlanma beraberinde celladını da doğuruyor. Bu yazı ile beraber paylaştığım bu fotoğraf evde çalışma odamın duvarından. Tam olarak corona dönemi yani 2020 yılında yazdığım bir hedef çizelgesi. Üstte yer alan yıllık hedefler ise her yıl yenileniyor. Yazmaya başlayalı üç yıl olsa da son iki yıldır hedefleri tuturmaya özen gösterdiğimi söyleyebilirim. Zaman bilinci de aynı şekilde; önemi ve yönetilmesi gerektiği farkındalığım dört yıldır var. Malum bir karar alınca önce o şeyi yapanların hikayelerini dinlemek ile başlarız çoğumuz. O şeyi uygulamaya geçirmektense nasıl uygulamaya geçireceğimiz konusunda araştırma yapar, okur ve izleriz önce:) Diyet gibi, spor gibi, hayata yön vermek, hedefler belirlemek gibi örnekler çoğaltılabilir. Diyet çeşitleri, spor nasıl yapılmalı, hayatımı nasıl düzene sokabilirim ve hedefler nasıl belirlenir gibi başlıklar. Hepimizin arama motorunun geçmişinde mutlaka bir tanesi yer alır. Veya karadüzen kitabın ortasından başlanır. Tabi ki bende önce zaman nasıl yönetilir konusunda Youtube’dan videolar izledim, kitaplar okudum, bloglar okudum. Bir baktım ben sadece izliyorum, okuyorum veya dinliyorum… Bir şeyi yapacağıma ayıracağım vakti ve enerjiyi onun nasıl yapılması gerektiğine dair araştırmalar yaparak tüketmişim. Sonra büyük çoğunluğun hevesi ve enerjisi kalmıyor ve o şeyi yapmayı istemeyi bırakıyoruz. Büyük bir çoğunluk burdan elendikten sonra geriye kalanlar araştırmalarını uygulamaya geçirmeye çalışıyor. Bu seferde uygulamada sıkıntı yaşayanlar ve uygulamaya çalışırken netice alamadığı için bırakanlar derken bu aşamada bitiyor. Bundan sonraki aşamaya zaten çok az kişi kalıyor. En son ise mücadele verip uygulayanlar çıkıyor ortaya. İşte bunlar sonucu asıl hak edenler ve başarılı olanlar. Burda da bir ayrım yapıyorum ben; Kendini o şeyi yapmaya çok kaptıranlar ve o şeyi kendi yaşam şekli içinde dönüştürüp kalıcı hale getirenler. İşte asıl hayatın ve zaman yönetiminin tadını çıkaranlar ikinci seçenektekiler. İlk grup gerçekleştirmeye o kadar odaklanmıştır ki ne kendi tarzı oluşur ne de meydana gelen başarılı sonuçtan keyif alacak duyguları kalmıştır. Bu grup hayatın tadını kaçırmış veya kaçırmaktadır. Bana gelecek olursak kör topal son 2 yıldır bir yapıp bir bırakma, son bir yıldırdır gün planlamasının yarısını yapma, son altı aydır yüzde altmışını ve son üç aydır ise yüzde yetmişbeşini planlıyorum zamanımın. Hedef çizelgesi yıllık hedefleri gösteriyor olsada 5 yıllık, 3 yılllık ve 1 yıllık hedefler kendini aylık ve günlük planlama olarak ortaya çıkarmak zorunda. Çünkü işi birim parçalara bölerek yapma yani uzun vadeli hedefleri yıllık, aylık, haftalık ve günlük saatlere bölerek yapmak büyük sonuca götürüyor bizi. Bahsettigim yüzde yetmişbeş yapabilme yüzdem ise günlük planlarımı uygulayabilme oranım. Günlük birim kendini haftalık ve aylığa; aylık ise kendini yıllık toplam sonuca ulaştırıyor.


Ben hiçbir zaman program insanı olamadım; ders programları, diyetler, her gün spor…Aslında bir düzenim var kendi içimde. Bilinçli beslenirim ama çok kaçamak yaparım, her gün kitap okumaya özen gösteririm ama illa 1 saat değil, her gün yürümeye özen gösteririm ama koşu değil, bisiklet sürmeyi çok severim ama sadece yapmam gerektiği için değil hem yolun tadını çıkarmak için hem sağlık için sürerim bisikleti. Çocukluğumdan beri delicesine bağımlı olmadım bir şeyi yapmaya veya yapmamaya. Bazıları bilinçten bazıları ise doğam gereği uyduğum şeylerdi.

Zamanın bilincine vardım varalı mesleğe haftanın en az 5 gününü hafta içi en az net 4 saat hafta sonu ise 2 saati ayırmaya çalışıyorum. Bu saat size az gelmiş olabilir ama çalışırken süre tutarsanız çalıştığımız net saatin ortalama 4-6 arası olduğunu fark edeceksiniz; sayaç sadece çalışırken açılır ve kapanırsa. Çünkü işim bu ve işi ihmal ederek diğer hedefleri yapmaya çalışmak asıl gelir kaynağım olan şeyi yok saymak olur. Buna savrulmak denir. Hayat tamamen ne keyfi hedeflerden oluşur ne de tamamen para getiriyor diye mesleği icra etmekten ibaret. Asıl keyif veren mesleğinde de üretmek, çalışmak ama hayatın diğer keyiflerini kaçırmadan ve en önemlisi en büyük yatırımı kendinize, yeteneklerinize yaparak yapmak bunu.

Mesleğiniz sadece kimliğiniz olursa unvanınız gittiğinde kocaman bir boşluk oluşur veya tamamen keyfiyetin olduğu yerde ise mesleğin icrası ne kadar iyi olabilir ki. Bu yılı keyifli yapan şeylerden biri bir yandan ofis, işler ve duruşmalar bir yandan gittiğim ingilizce eğitimi, haftada iki kere düzenli spor, günlük en az 10.000 adım  ve sağlıklı beslenmeyi daha çok hayatıma uygulamam(bu da yeni bir kazanç)  oldu. Üretip, hem sancısını hem de keyfini sürdüğümüz bir yıl oldu velhasılı kelam.

Son üç yıldır: Tenis( belli bir süre uğraştım, bıraktım), bağlama( gittim bıraktım), kürek(belli bir süre devam edildi), ingilizce, kitaplar(hep oldu, özellikle şiir), film(hep oldu), felsefe, müzik ve diğer tüm şeyleri yaparak geçiriyorum zamanı. Bu arada bu kurslara öyle çok büyük paralar dökmedim. Meslekte hala fazla kıdemli sayılmam ve zaten stajyerleğimi katarak söylediğim bir süreç bu. Bir kesim bunların parayla olacağını söyleyerek bir şey yapmadan kendini kandırıp duruyor. Sonra para oluyor ama sadece çalışıldığı için yirmili yaşlar bitiyor ve dar bir vizyon ile baş başa kalınıyor.

Hepimizin sebepleri var; para, zaman veya bulunduğumuz yerdeki imkanlar. Ama dünyanın neresinde olursak olalım hepimiz günün sonunda bugün ben ne yaptım demekle başlıyor her şey. Sonra ise: Kaç saat kaldı? Kaç saat kaldı sorusunu sormaya başladıysanız gün sonuna kadar neler yapabilirim ile devam ediyor. Unutmayın: “Yangın çıkarmak için tek bir kıvılcım yeter”

AVUKATLIKTA TEVKİL NE DEĞİLDİR VE NASIL YAPILMAZ

Bugün bir tevkil duruşmasına girdim. Kendi kendime son zamanlarda epey şikayetini işittiğim ve karşılaştığım tevkil konusundan biz avukatların ne anladığı üzerine yazmanın zamanı gelmiş dedim.

Öncelikle belirtmek isterim ki; ben bir arkadaşın ricası üzerine ücreti mukabilinde girdim bugün ki duruşmaya, dosya iş dosyasıydı ve ön inceleme duruşmasıydı. Dosyanın asıl sahibi meslektaş ile ilk görüştüğümde kendisinden dava dilekçesini, cevap dilekçesini, tensip zaptını talep ettim. Ben gireceğim her tevkil dosyasında veya yetki ile yapacağım işlemlerde işin mahiyetini öğrenmeyi isterim. Çünkü ezbere ve yönlendirme ile sadece iş yapmak takip elemanı olmaktan çok da farklı değil. Hatta küçük şehirlerde takip elemanlarının yani katiplerin yaptığı işler bir stajyer avukattan çok daha fazla. Tecrübeli katipler icra konusunda pratikte stajyer avukatlardan bile daha iyi olduğu için tercih sebebi. Geçen nisan ayında 1 ay Adıyaman’ da kaldım ve görüştüğüm meslektaşlarda bunu kendileri dile getirdi. Şu  parantezi açmadan edemeyeceğim stajyer avukat meslektaşlarım unutmayın ki sadece uzun süredir bir işi yapıyor diye bir katip hukuk bilgisi olarak sizden üstün veya daha iyi değildir. Alaylı bir çalışan olup sizin almış olduğunuz hukuk eğitimi dahi sizi onlardan ayıran en önemli fark. O yüzden kendinizi iş yapan değil hukuk bilen, bu bilgi ile hukuki problemleri çözen biri olarak düşündüğünüzde ve uygulamada kullandığınızda katipler, takip elemanları, icra memurlar ve hatta dahi icra müdürlerinden daha iyi bilen olursunuz. Kalkıp bir müdüre veya memura iş sormazsınız ve onlar da size işinizi öğretmeye kalkışmaz. Avukat olarak kendi işimizi onlardan daha iyi bilmek ve icra etmek zorundayız. Bizi onlardan ayıran fark da bu. Zaten onlar da bunu fark edince ister istemez size saygı duyup istemeseler de işin gereğini yerine getiriyor.

Konuya dönecek olursam; meslektaş  tarafından gönderilen dilekçeleri okudum, tensibi okudum, aklıma gelen soruları ve ara kararları not ettim. İşin devamında dosya sahibi avukatı aradım; Delil dilekçesini bana göndermemişti sunup sunmadığını sordum, tensipte hükmedilen ara kararların yerine getirilip getirilmediğini ve müzekkerelere cevap gelip gelmediğini teyit ettim, tanık varsa talimat yazılmış mı diye sordum… Meslektaş ile duruşma öncesi yaptığımız görüşmede bir tek tanık talimatlarının yazılmadığını öğrendim ve hemen not aldım beyan olarak geçmek için ayrıca meslektaşın dosya esası için önemli başka bir talebi vardı bu talebi beyan etmemi istedi onu da not aldım. Duruşmaya katıldık bazı konularda eksiklikler konuşuldu ve taraflara diyecekleri soruldu; meslektaşın taleplerini ve beyanını ilettim ve zapta geçildi. Karşı taraf vekili meslektaşımda yetki ile katılmıştı dosyaya ve bazı konularda bilgi eksikliği olduğu hemen bir soruda ortaya çıktı. İşte bugün üzerinde duracağım diğer  konu tam olarak bu.Bir diğer konu ise benim belge talebimi bazen meslektaşlar çok garip karşılıyor nedeninini tam olarak bilmesem de veri paylaşmayı reddederek bana sadece söyleyeceğim beyanı iletiyorlar. Dilekçelerini göreceğim için mi, müvekkillerini  çalacağım korkusu mu, yoksa gizlilik esası mı bilmiyorum ama kabul edilmiyor. Bu konuya da açıklık getireceğim yazımda. 

Tevkil takip edilen dava dosyasında, başka kurum veya kuruluşlarda yapacağınız işlemler için yetki belgesi düzenlenerek işin sahibi avukatı tarafından mesleki dayanışma kapsamında işi yapacak meslektaşa işi yapma veya genel kullanımı ile duruşmaya katılma yetkisi verdiği sisteme denir. 

Avukatlık Kanunu 56. Md: “(Ek fıkra: 2/5/2001 – 4667/36 md.) Avukatlar veya avukatlık ortaklığı başkasını tevkil etme yetkisini haiz oldukları bütün vekâletnamelerini kapsayacak şekilde bir başka avukata veya avukatlık ortaklığına vekâletname yerine geçen yetki belgesi verebilir. Bu yetki belgesi vekâletname hükmündedir.” denmektedir. Bu maddede tam olarak belirtildiği üzere yetki belgesi vekaletname hükmündedir. Bu ne demek oluyor peki: Tam olarak bizim için yetki sunulmuş dosyalar için bizim de vekil tayin edildiğimiz anlamına geliyor. Sizin adınıza bir yetki belgesi düzenlendi ve dosyaya sunuldu ise işin sahibi avukat gibi vekil tayin edilmiş oluyorsunuz.Hatta birinden vekalet almadan da daha önce vekil tayin edilmiş avukat tarafından verilecek yetki belgesi ile dava açıp tüm dosyayı yürütebilirsiniz. Benim böyle dosyam oldu ve zaten işin sonunda vekalet ücretine yetkili kılınan avukat hak olarak siz hak kazanıyorsunuz. Bunun neticesinde doğal olarak vekil olmanın tüm cezai ve hukuki sonuçlarına katlanma mecburiyetiniz doğuyor. Demem o ki sadece bir duruşmaya hazır beyan ile girip çıkamızın bilmediğiniz çok ağır sorumlulukları var. Şimdi tam burda ödenen tevkil ücretinin çok az olduğundan dem vuracakların sesini duyar gibiyim. İşlemin ücreti az olabilir ama işi kabul edip etmeme isteği tamamen size bağlı. Diyeceksiniz ki biz nasıl para kazanacağız o zaman. Ben de pandemi döneminde mesleğe başlamış bir avukat olarak tevkil ile işlem yaptım yapıyorum da. Benim burda söylemek istediğim sorumluluk çok büyük ucuza almayın değil, tevkil ücretimizi de biz serbestçe tayin edebiliyoruz bu da unutulmamalı. Demek istediğim eğer işi veya işlemi yetki ile yapacaksanız sorumluluğun ve sonuçlarının farkında olarak icra etmek lazım. 

Tevkil ile yapacağınız iş için belgelerini isteyin ve hiçbir şey bilmediğiniz ama asıl vekil gibi sorumlu olduğunuz işlem hakkında bilgi sahibi olunuz. Sizi garip karşılayan iş sahibi avukat meslektaşlar olacaktır ama onlarda bu sorumluluğun farkında olmadıkları için sizden ezbere beyanı dile getirmenizi isteyecek. Yukarıda bahsettiğim üzere veri paylaşmayı istemedikleri için gerekli evrakları vermemeleri ise amiyane tabirle gereksiz, içi boş bir kaygı. Avukatlık Kanunu’ nda avukata yüklenmiş sır saklama yükümlülüğü yetki belgesi sebebiyle sizleri de kapsamaktadır. Yapılacak iş ve işleme ilişkin tüm bilgi ve belgeleri açığa vurma yasağınız bulunmakta. Bu sebeple size bu gerekçe öne sürüldüğünde maddeye atıf yapıp sorumluluğunuzun farkında olduğunuzu belirterek işi alabilirsiniz. Yine de paylaşılmaz ise bu iş sahibi ofisin güvensizliğinden kaynaklanıyor demek o noktada yapılacak başka bir şey kalmıyor. Meslek kanununa ve meslektaşa güvenin olmadığı bir ofis ile çalışmak sizin insiyatifinizde. 

Vekil gibi sorumluluğunuz söz konusu olduğu için işi kabul etmemek en doğal hakkınız. Duruşmada dile getirdiğiniz tek beyan her şeyi değiştirebilir. Ben iş sahibi avukat olduğumda bunun mesleki zarar ve sonuçlarını düşündüğümde göze alınan şey çok ciddi. İşi yapmak için yetkilendirilen avukat olduğumda ise ücretini kendi belirlediğim işleri almayı tercih ediyorum genel olarak. Piyasada kabul gören ücretlerde de çok iş yaptım ve yapıyorum. O zaman ise işimi avukatlık mesleğinin sorumluluklarını düşünerek ve kaliteli iş çıkarmak adına yine de böyle çalışıyorum. Eğer siz kaliteli iş yaparsanız müvekkilleri geçin avukat meslektaşlar sizinle başka işlerde yine çalışmak istiyor. Yine sadece kısa işlemler ile sınırlı kalmıyor bir bakıyorsunuz ki size dosya yönlendirmesi yapılıyor. Ben mesleğin ilk yılında böyle iş almıştım ve hala böyle iş alıyorum çoğu kere. Her şeyi geçtim bir meslektaşın referansı ile işlem yapıyorsanız size referans olmuş meslektaşın itibarına bile etki ediyorsunuz farkında olmadan. Bana meslektaş yönlendirmesi ile iş gelince daha bir geriliyorum ve gereğini iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyorum. Çünkü yaptıklarınız yönlendirme yapan meslektaşında ilişkisini etkiliyor veya iyi yaptığınızda güven temin ediyor. Hepimiz yaşamışızdır bu durumu. İyi iş yapmanız size başka işleride getirir asıl mesleki başarı budur.

Benim de iş sahibi avukat olarak iş yaptığım meslektaşlar oluyor ve hiç unutmam bir keresinde görüştüğümüz meslektaş:”Ben bunların hepsini inceleyecek miyim?,Meslektaşım yanlış anlamayın da davayı tamamen ben alsam daha iyi yani, Ne anlamı kaldı ki tevkilin?” mahiyetinde mesajlar yazdı. Meslektaşın takıldığı husus sayfa sayısıydı, toplu tarama yapıldığı için eklerde dilekçe ile gönderildi. Meslektaştan okunması istenen 3 sayfa dava dilekçesi, 3 tane cevap dilekçesi ve 4 tane duruşma tutanağıydı. Meslektaş fazla zamanını alacağını söyleyerek daha fazla ücret talebinde bulunsaydı vermeye hazırdık. Ama bu cümleleri yazdı ve girmek istemedi duruşmaya. Biz de tabi bu söylem üzerine zaten çalışmak istemedik ve başka bir meslektaş ile çalıştık. Yukarıda bahsettiğim üzere asıl konu sorumluluk değil asıl konu mesleği iyi icra etmek. Belki mesleğin başında hiç gelmeyecek konularla karşılaşacak hem hukuki olarak araştırma yapacak hem pratik olarak sürecin nasıl yürüdüğünü  öğreneceksiniz. Tevkil hususu aslında çok güzel bir öğrenme yöntemidir eğer fırsat değerlendirilirse. Ben hiç almadığım dava dosyaları görüyorum, çok farklı tarz ve usulde meslektaşların dilekçelerini okuyorum, dava türlerini inceliyorum, uygulamada icra, satış, duruşma, cezaevi görüşmelerini, tapu işlemlerini, emniyet aşamalarını yaşıyordum ve yaşıyorum. Bir tevkil işi geldiğinde açıp hukuki olarak araştırıyorum konuyu. Bu sayfadaki birçok yazı, makale ve hikaye tevkil işlerinden çıktı 🙂 Bana en çok gelen soru nasıl yazıyorsunuz ve konu bulmakta zorlanıyorum. Birçoğumuz önümüze gelmeyen iş hakkında açıp araştırma yapmıyoruz. Kendimizi bilirsek öylece oturup masaya ben yazı yazacağım bugün diyende pek az. Tevkil size yazı konusu yaratan ve pratik deneyimi geliştiren yollardan biri. Özellikle mesleğin ilk yılında ve belki staj sürecinde aktif çalışmadıysanız tevkiller mesleği öğrenmenin en güzel  yöntemlerinden biridir. Bir işin sizin olmaması onu iyi icra etmeyeceğiniz, üzerine düşünüp, okuyup araştırmayacağınız anlamına gelmiyor. Edindiğim kanı ise meslekten şikayet eden, para kazanmadığını söyleyen veya umutsuz olan meslektaşların tevkile bakış açıları genel olarak anlık işi yapıp kurtulma şeklinde oluyor. Avukatlık Kanunu gereği vekil gibi sorumlu olduğunuz bir işte neden ben bu kadar uğraşıyorum düşüncesi sadece işten kaçmaya yönlendirir sizi. Avukat olarak günlük hayatta veya meslekte diğer vatandaşlardan farklı olarak hukuki bilgiyi bilme ve yaptığımız işlerin hukuki boyutlarını öngörerek hareket etmeyi şiar edinmek lazım. Meslek kalitesinin nasıl düşürüldüğünü tam olarak açıklayamasak da nasıl yükseltileceğini söyleyebilirim: İşini iyi yaparak, bilgiyi bilerek. 

Bitirirken başlığa ithafen tevkil nasıl yapılmaz biliyor musunuz: Hiçbir sorumluluk hissetmeden duruşmaya gidip size başkası tarafından söylenen iki satır cümleyi söyleyerek yapılmayacağını söyleyebilirim. Bu arada kısa bir icra dairesi işlemi veya taleplerin kaleme hatırlatılması gibi hususlar için sözüm meclisten dışarı. 05.10.2022

Avukatlıkta yazı yazmak-AVUKATLIKTA MÜVEKKİL EDİNME-avukatlıkta sosyal medya kullanımı

Mesleğe yeni başlayan, kendi ofisini açmak isteyen meslektaşların, stajyer meslektaşların belkide problem ettiği en önemli hususlardan biri çevre edinme yani müvekkil kazanma, iş gelmesidir. Özellikle büyük bir şehirdeyseniz, ailenizin olmadığı bir şehirde ofis açmaya karar verdiyseniz veya çok geniş bir çevreniz yok ise işte bu videoda bahsetmiş olduğum hususlar bu probleme getirilecek çözümlerin en önemlisi. 

Ali Haydar ÖZKENT’ in genç avukatlara tavsiyeleri bana hep rehber oldu, yine bu konuda tavsiyelerin birisi yazmak üzerinedir: “Yazı yazmak. Avukatın sermayesi, önce doğruluk ve namuskârlık, sonra bilgidir. Bu iki vasıf, bir sikkenin yazı ve tura tarafı gibi birbirini tamamlar. Doğruluğunu ve bilgisini işleten avukat, muvaffak olacaktır. Fakat bu doğruluğu ve bilgiyi herkese nasıl öğretmeli? İş sahiplerine nasıl anlatmalıdır? Şöhretten bahsetmek istiyorum. Avukat, bilmem hangi hastalığın tedavisinde yeni bir usul keşfettiğini söyleyen bir hekim gibi reklam yapamaz, bir damla sile yüzdeki çilleri düşüreceğini söyleyen hazır ilaç satıcıları gibi ilan veremez. Bunlar yasak. Ne yapmalı? Gelen iş sahibini, biraz evvel söyledik, iyi idare etmeli. İş sahipleri sizin için zahmetsiz, masrafsız reklam yaparlar. Fakat bu yetişmez. Mahkemelerde ilmi müdafaalar yapmak. Bu da iyi. Hâkimler ve dinleyenler her yerde sizi över, haberiniz olmadan size iş gönderirler. Lakin bu da yetişmez. Bir mevzuu, Almanya’da nasıldır? Fransız âlimleri ne demişler? Bizim mahkemeler be temyiz ne reyde? İyice bir tetkikten sonra derli toplu meslek mecmuasında yazmak yok mu? Avukatı tanıtan en mühim amillerden birisi de budur. Avukatlar, başlarından geçip uzun boylu tetkik etmiş oldukları davalarda, istişarelerde böyle mevzular bulabilirler. Ancak henüz dava görülürken gerek doğrudan doğruya ve gerek başka bir namla yazı yazmak, centilmenliğe yakışmaz. Davanın lehte veya aleyhte neticelenmesini beklemek gerekir.

https://youtu.be/whzobD57aKA

İlmi, mesleki mecmualarda yazı yazmak, fikre açıklık verir, bilgiyi genişletir. Fakat temin edeceği şöhret… bunlardan aşağı değildir. O makaleyi en az birkaç yüz meslektaş okur. Onlar sizi tanımaya başlarlar. Günün birinde o mevzua dair bir istişareye çağrılmış iseniz biliniz ki sebebi bu makaledir. Anadolu barolarında da böyle yazılarla akisler yaparsınız. Hiç haberiniz olmadan size, iş, murafaa gönderirler. Filan avukat, malumatlı olduğu için mi çok para kazanıyor? Şu arkadaş lisan bildiği ve yazı yazdığı için mi tanınmıştır. Demeyiniz. Eski hukuku, eski şöhretleri, eski şartları bir yana bırakalım. Türk hukuku kıblesini batıya çevirmiştir. Biz de oradakiler gibi yapmaya mecburuz. Zaman gittikçe değişiyor. Tanınmak için okumak yazmak gerektir.”

Kendisinin yıllar önce yazdığı gibi müvekkil kazanma, çevre edinme,iş alma, meslektaşlar arasında bile tanınma ve işinizi iyi yapmak adına yazmak en büyük gücü sağlıyor. Bunların bu çağa uyum açısından tabi ki ilgilerine sunulması gerekiyor. Bunu kendi web siteniz ile ayrıca mesleki olarak açacağınız sosyal medya kanalları ile yapabilirsiniz.

Üstad Ali Haydar ÖZKENT’ in yıllar önce verdiği tavsiyeler de bile hukukun çağa uyum sağlaması gerektiğinden bahsi kesinlikle dikkate alınması gereken bir tavsiyedir.

Bu konuya dair yazdığım yazı ile birlikte Youtube videosunu çektim. Bu videoda Avukatlıkta yazı yazmak, makale yazmak, sosyal medya kullanımı, web site paylaşımı; ayrıca yaptıklarınızın mesleğe ve müvekkillere etkisinin neler olduğundan bahsettim. Meslekte yazı yazmak, makale yazımı, web site ve sosyal medya kullanımı için tereddütleri olan meslektaşlar için de bahsettiğim hususlar var. Ayrıca bunların mesleğe ve mevcut müvekkiller üzerindeki etkilerini anlattım.