Açık Ceza İnfaz Kurumları/AÇIK CEZAEVİ NEDİR?

Ceza İnfaz Kurumları ve Açık Cezaevi Sistemi
Ceza infaz kurumları, hükümlülerin iyileştirilmelerine odaklanan, çalıştırılmalarına ve meslek edinmelerine öncelik veren, firara karşı engelleri bulunmayan ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan kurumlardır. Açık cezaevleri, bu kapsamda özellikle vurgulanmaktadır.

Açık Cezaevleri ve Kategorileri

Açık cezaevleri, kadın ve gençlik açık ceza infaz kurumları gibi özel kategorilere ayrılabilir. Hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmalarına ilişkin esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.

Açık Cezaevlerinin Avantajları

Açık cezaevlerindeki hükümlüler, iş imkanlarına erişebilir, telefonla görüşme hakkına sahip olabilir, eğitim alma imkanlarından yararlanabilir ve aileleriyle bağlarını sürdürebilir. Bu avantajlar, mahkumların sosyal entegrasyonlarını kolaylaştırır.

Açık Cezaevine Geçiş ve İnfaz Süreçleri

İlk kez suç işleyen ve kısa süreli ceza alan hükümlüler, doğrudan açık cezaevlerinde cezalarını çekebilirler. Ancak, açık cezaevlerinde disiplin cezası alanlar veya başka suçlardan dolayı tutuklananlar kapalı cezaevlerine geri gönderilebilirler. Bu karar, infaz hâkiminin onayına sunulur.

Doğrudan açık kuruma alınacak hükümlüler
Terör suçları, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hariç olmak üzere;

a) Kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm olanların,

b) Taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm olanların,

c) Adlî para cezası hapis cezasına çevrilenlerin,

ç) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu gereğince tazyik hapsine tabi tutulanların,
cezaları doğrudan açık kurumlarda yerine getirilir.

TEMYİZ EDİLEN CEZA DOSYASININ YARGITAY’DAKİ AŞAMALARI NELERDİR?

  1. Ceza dosyası, yerel mahkemede kararın temyiz edilmesi durumunda öncelikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iletilecektir.
  2. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, dosyayı kaydederek bir tebliğname numarası atar ve dosyanın takibini bu numara üzerinden gerçekleştirir. Dosya inceleme sırasını beklemek üzere arşive gönderilir.
  3. Sırası gelen dosya, Cumhuriyet savcısına tevzi edilir. Yargıtay Cumhuriyet savcısı dosyayı inceledikten sonra tebliğname ile birlikte ilgili Yargıtay ceza dairesine teslim eder.
  4. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından ilgili ceza dairesine gelen dosya, kaydedilir ve bir daire esas numarası alır. Dosyanın takibi bu numara üzerinden yapılır.
  5. Kaydedilen dosya, ön incelemesi yapıldıktan sonra ilgili bölüme teslim edilir. Duruşmalı ise dosya duruşma memuruna iletilir. Duruşma memuru, dosyaya duruşma tarihini ve saatini verir, dosyayı tebligat memuruna gönderir.
  6. Tebligat memuru, dosyanın tebligatını hazırlar ve dosyayı sırasını beklemek üzere tevzi bölümüne teslim eder. Tevzi memuru, ilgili dosyayı ilgili tetkik hâkimine teslim eder.
  7. Tetkik hâkimi dosya incelemesini yapar. Müzakere sonrasında karara bağlanan dosyaları karar bölümüne teslim eder.
  8. Karar memuru, dosya karar numarasını verir. Verilen karar numarasına göre ilam memuru, ilamı yazarak dosyayı kontrol edip onaylamak üzere yazı işleri müdürüne teslim eder.
  9. Yazı işleri müdürü ilamı kontrol eder ve onaylama işlemini gerçekleştirir. Onay işlemi tamamlanan dosya, posta bölümüne teslim edilir.
  10. Posta memuru dosyayı kapatır ve yerel mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına teslim eder. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, dosyayı yerel mahkemesine postalar.

KAYNAKÇA

https://www.yargitay.gov.tr/icerik/68/temyiz-edilen-ceza-dosyasinin-yargitaydaki-asamalari-nelerdir

KİRA SÖZLEŞMESİNİN SÜRESİ NE KADAR OLMALIDIR?

Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanımını devrettiği, buna karşılık kiracının bir kira bedeli ödediği tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerden olup Türk Borçlar Kanunu’nun 299. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Türk Borçlar Kanunu’nun 300. maddesine göre kira sözleşmeleri belirli süreli ya da belirsiz süreli olarak yapılabilir. Bu konuda sözleşme serbestisi geçerlidir.

Belirli süreli kira sözleşmesi, kira sözleşmesinin yapılmasının ardından belirlenen sürenin geçmesiyle herhangi bildirimde bulunmaksızın sona eren kira sözleşmesidir. Belirsiz süreli kira sözleşmesi ise kira ilişkisinin ne zaman biteceğinin belirlenmediği ve tarafların sözleşme sınırları içerisinde kendi irade beyanları ve bildirimleriyle sona erdirdiği sözleşmedir. Ayrıca kira süresinin belirlenmesinde de hukukumuzda herhangi bir sınırlama yoktur.

Konut ve çatılı işyeri kira sözleşmelerinde en sık rastlanan durum, kira sözleşmesinin bir yıl için yapılması ve ardından yenilenmemesi halidir. Taraflar bu halde kira sözleşmesinin devam edip etmediği konusunda kuşkuya düşmektedir. Türk Borçlar Kanunu’nun 347. maddesine göre kiracı, kira sözleşmesinin süresinin bitiminden 15 gün önceye kadar bildirimde bulunmazsa, kira sözleşmesi bir sonraki yıl aynı koşullarda devam edecek şekilde 1 yıl daha uzar.

Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından 10 yıl geçtikten sonra, genel hükümlere göre fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilir (TBK m. 347/2). Dolayısıyla kiraya veren, belirsiz süreli kira sözleşmesini 10 yılın sonunda hiçbir neden belirtmeksizin sona erdirme hakkına sahiptir. Kiraya veren belirsiz süreli kira sözleşmesini 10 yılın sonunda sona erdirebilmek için TBK m. 328 ve m. 329 uyarınca fesih dönemi ve fesih bildirim sürelerine uymak zorundadır.

Ayrıca, kiraya verenin TBK’nın 347. maddesinden yararlanabilmesi için öncelikle taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesindeki sürenin bitmesi, taraflar arasında yeni bir sözleşme yapılmaksızın ilk yapılan sözleşmenin TBK’nın 347. maddesinde belirtildiği gibi birer yıllık uzama süresinin on yıl olması, on yıldan sonra en son uzama yılının bitiminden en az üç ay önce fesih ihbarda bulunması ve davanın da uzama yılının sonunda açılması gerekir.

Netice itibariyle kira sözleşmesinin belirli ya da belirsiz süreli olarak yapılması tarafların sözleşme özgürlüğü dahilinde olup durumun koşullarına göre ikisinden biri tercih edilebilir.

Kira Bedeli Nasıl Belirlenir?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki kira sözleşmelerinde kira bedeli hariç olmak üzere kiracı aleyhine herhangi bir değişiklik yapılamaz. Kiracıya kira bedeli ve yan giderler dışında başka herhangi bir bedel ödeme yükümlülüğü getirilemez. Özellikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi hâlinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.

Kira bedelinin belirlenmesinde tarafların anlaşması önem taşır. Taraflar arasında kira bedelinin belirlenmesi konusunda anlaşma varsa, anlaşmaya göre arttırılır. 

Fakat taraflar arasında anlaşma yoksa, yenilenen kira sözleşmesinde yeni kira bedelinin tespiti için kira tespit davası açılarak hakim tarafından kira bedeli belirlenir.

Yeni kira döneminde uygulanacak kira bedeli bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemelidir. (TBK m.344/1)  Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılmamışsa, kira bedeli, bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla hâkim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak hakkaniyete göre belirlenir.(TBK m.344/2)

5 yılı aşkın kira sözleşmelerinde ve her beş yılın sonunda uygulanacak kira bedeli hâkim tarafından tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak hakkaniyete uygun biçimde belirlenir. Bu durumun uygulanması için tarafların anlaşıp anlaşamaması önem teşkil etmez.  Mahkeme kira bedelini Yargıtay’ın belirlediği araştırma yöntemi ve kriterlere göre tespit etmelidir.

“18.11.1964 gün ve 2/4 sayılı Y.İ.B.K. ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre “hak ve nesafet” ilkesi uyarınca kira parasının tespit edilmesi için, öncelikle tarafların tüm delilleri varsa emsal kira sözleşmeleri aslı veya onaylı örnekleri dosyaya alınmalı, bilirkişi marifetiyle kiralanan taşınmaz ve taraf emsalleri tek tek görülüp incelenmeli, böylece elde edilen veriler somutlaştırılarak, dava konusu yer ile ayrı ayrı (konumu, çevresi, niteliği, kullanım şekli, kira başlangıç tarihi, kira süreleri vb.) kira parasına etki eden tüm nitelikleri karşılaştırılmalı, emsal kira bedellerinin niçin uygun emsal olup olmadığı somut gerekçelerle açıklanmalı, dava konusu taşınmazın tespiti istenen kira dönemi itibariyle yeniden kiraya verilmesi halinde boş olarak getirebileceği kira parası belirlenmeli, hakimce bu kira parası dikkate alınmak suretiyle hak ve nesafete uygun makul bir kira parasına hükmedilmelidir (Y3HD-K.2019/4582) “

2022 yılında yapılan yeni bir düzenlemeye göre “Konut kiraları bakımından 2/7/2023 ilâ 1/7/2024 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmalar, bir önceki kira yılına ait kira bedelinin yüzde yirmi beşini geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranının yüzde yirmi beşin altında kalması halinde değişim oranı geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. Bu oranları geçecek şekilde yapılan sözleşmeler, fazla miktar yönünden geçersizdir.” 

Bu durumda belirtilen tarihlerde yapılan kira tespitlerinde TÜFE oranı %25’in altında ise TÜFE oranı uygulanır, üstündeyse üst sınır olarak belirlenen %25 oranına göre artış olur.

Sözleşmede kira bedeli yabancı para olarak kararlaştırılmışsa 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak şartıyla, beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Ancak, bu Kanunun, “Aşırı ifa güçlüğü” başlıklı 138 inci maddesi hükmü saklıdır. Beş yıl geçtikten sonra kira bedelinin belirlenmesinde, yabancı paranın değerindeki değişiklikler de göz önünde tutularak yukarıda bahsettiğimiz kural uygulanır.

Kira bedelinin taraflarca belirlenememesi durumunda kira tespit davası , kural olarak davalının ikametgahı ya da sözleşmenin ifa edildiği, yani gayrimenkulün bulunduğu Sulh Hukuk Mahkemesi ‘nde açılır. Eğer kira sözleşmesinin tarafları tacir veya kamu tüzel kişisi ise sözleşmede belirledikleri yerdeki sulh hukuk mahkemesi de kira bedelinin tespiti davasına bakmaya yetkilidir. (HMK m.17) 

Kira tespit davasını hem kiralayan hem de kiracı açabilir. Kiracı, fazla olan kira bedelinin düşürülmesi; kiralayan ise düşük kira bedelinin artırılması amacıyla tespit davası açabilir. Paylı mülkiyette her paydaş kendi payı oranında kira bedelinin tespitini isteyebilir. Elbirliği mülkiyette tabi ise, tüm ortaklar birlikte kira bedelinin tespiti davası açmalıdır. Tek ortak kira bedelinin tespiti davası açsa bile, diğer ortaklar daha sonra davaya muvafakat edebilirler.

Kira bedeline ilişkin dava her zaman açılabilir. Ancak, bu dava, yeni dönemin başlangıcından en geç otuz gün önceki bir tarihte açıldığı ya da kiraya veren tarafından bu süre içinde kira bedelinin artırılacağına ilişkin olarak kiracıya yazılı bildirimde bulunulmuş olması koşuluyla, izleyen yeni kira dönemi sonuna kadar açıldığı takdirde, mahkemece belirlenecek kira bedeli, bu yeni kira döneminin başlangıcından itibaren kiracıyı bağlar.

Sözleşmede yeni kira döneminde kira bedelinin artırılacağına ilişkin bir hüküm varsa, yeni kira döneminin sonuna kadar açılacak davada mahkemece belirlenecek kira bedeli de, bu yeni dönemin başlangıcından itibaren geçerli olur.

5 Nisan 2023 tarihinde Resmi Gazete’ yayınlanan 7445 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 37.maddesi hükmü ile kira ilişkilerinden kaynaklanan kira tespit ve tahliye davalarında zorunlu arabuluculuk şartı getirilmiştir. Bu düzenleme ile 1 Eylül 2023 tarihinden itibaren açılacak kira uyuşmazlıklarına ilişkin davalarda, dava açmadan önce arabulucuya başvuru yapma zorunluluğu getirmiştir.

GÜMRÜK KAÇAKÇILIĞI NEDİR?

Kanunun 3. maddesinde belirtilen suçlara genel olarak Gümrük Kaçakçılığı suçları denilebilir.Gümrük kaçakçılığı suçları ithalat kaçakçılığı ve ihracat kaçakçılığı olmak üzere ikiye ayrılır.

İthalat Kaçakçılığı Suçu ve Cezaları

  1. Eşyayı, gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın ülkeye sokan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Eşyanın, gümrük kapıları dışından ülkeye sokulması halinde, verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılır.
  2. Eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin ülkeye sokan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
  3. Transit rejimi çerçevesinde taşınan serbest dolaşımda bulunmayan eşyayı, rejim hükümlerine aykırı olarak gümrük bölgesinde bırakan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
  4. Belli bir amaç için kullanılmak veya işlenmek üzere ülkeye geçici ithalat ve dahilde işleme rejimi çerçevesinde getirilen eşyayı, hile ile yurt dışına çıkarmış gibi işlem yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
  5. Kaçakçılık fiiillerinin işlenmesine iştirak etmeksizin, bunların konusunu oluşturan eşyayı, bu özelliğini bilerek ve ticarî amaçla satın alan, satışa arz eden, satan, taşıyan veya saklayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
  6. Özel kanunları gereğince gümrük vergilerinden kısmen veya tamamen muaf olarak ithal edilen eşyayı, ithal amacı dışında başka bir kullanıma tahsis eden, satan veya devreden ya da bu özelliğini bilerek satın alan veya kabul eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
  7. İthali kanun gereği yasak olan eşyayı ülkeye sokan kişi, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren suç oluşturmadığı takdirde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. İthali yasak eşyayı, bu özelliğini bilerek satın alan, satışa arz eden, satan, taşıyan veya saklayan kişi, aynı ceza ile cezalandırılır.

İhracat Kaçakçılığı Suçu ve Cezaları

  1. İhracı kanun gereği yasak olan eşyayı ülkeden çıkaran kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
  2. İlgili kanun hükümlerine göre teşvik, sübvansiyon veya parasal iadelerden yararlanmak amacıyla ihracat gerçekleşmediği hâlde gerçekleşmiş gibi gösteren ya da gerçekleştirilen ihracata konu malın cins, miktar, evsaf veya fiyatını değişik gösteren kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Beyanname ve eki belgelerde gösterilen ile gerçekte ihraç edilen eşya arasında yüzde onu aşmayan bir fark bulunması halinde, sadece 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu hükümlerine göre işlem yapılır.

BAŞKA ŞEHİRDEKİ AVUKATA VEKALET VERİLİR Mİ

AVUKATLAR HER İLDE ÇALIŞABİLİR Mİ

AVUKATLAR BAŞKA ŞEHİRDE DAVA AÇABİLİR Mİ
AVUKAT BAŞKA İLDEKİ DAVAYA GİREBİLİR Mİ

BAROYA KAYITLI OLMAYAN AVUKAT OLUR MU

Bugün teyzemden gelen bir telefon sonrası bir zamanlar yine karşılaştığım ve o dönem yazıya geçirmeyi düşündüğüm ama geçirmediğim için bugün pişmanlık duyduğum bazı şeylerden bahsedeceğim.
Hukuki sorunlarla karşılaştıysanız, endişelenmeyin. Avukatınızın sizinle aynı şehirde olmasına gerek yoktur. Şöyle ki;
Avukatınızın İli Fark Etmez: Kanunlarımıza göre, avukatlar, kayıtlı oldukları baronun bulunduğu il dışında da iş ve dava alabilirler.
Örnek: İstanbul’da yaşarken, İzmir’de bir avukatla çalışabilirsiniz.


Yurt İçi ve Yurt Dışı Vekalet: Türkiye’de ikamet edenler, Türkiye’deki herhangi bir noterden vekalet çıkarabilirler. Yurt dışında yaşayanlar ise bulundukları ülkedeki konsolosluk aracılığıyla vekaletname çıkarılabilir. Vekaletname, gerçek veya tüzel kişinin, bir kimseyi vekili olarak tayin ettiğini gösterir resmî belgedir. Bu resmî belge yurtiçinde noterler, yurtdışında ise Türkiye Konsoloslukları tarafından düzenlenebilir.

Vekalet vermek isteyen kişinin vekaletini Türkiye’ye gelip vermesi şart değildir. Bu kişi dilerse bulunduğu ülkedeki Türkiye Konsolosluklarına veya yabancı devlet kurumlarına müracaat ederek vekaletname işlemlerini yürütebilir.
Örnek: İsviçre’de yaşarken, Türkiye’deki hukuki işlerinizi düzenlemek için konsolosluktan vekaletname alabilirsiniz.


Avukatlık Ruhsatı ve Kayıt: Her avukatın bir baroya kaydolması gerekir. Her avukat, bölgesi içinde sürekli olarak avukatlık edeceği yerin baro levhasına yazılmakla, yükümlüdür. Bir ilde birden fazla baronun bulunması hâlinde avukat, bunlardan birinin levhasına yazılır. Her ilde bir baro bulunur ve Avukatlık Kanunu ve gereği dilediğiniz baroya başvurabilirsiniz (Avukatlık Kanunu Madde 9- Madd 66 ).
Avukatlık Kanununun 4 üncü maddesinde yazılı şartları haiz olanlar levhasına yazılmak üzere, diledikleri baroya başvurabilirler. (Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Yönetmeliği Madde 4).
Örnek: İzmir’de bir avukatla çalışmak istediğinizde, İzmir Barosu’na başvurabilirsiniz.

Türkiye Genelinde Faaliyet: Avukatlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin her yerinde serbest meslek icra edebilirler. Bir baro levhasına yazılmış olan avukat, sürekli olmamak şartiyle, memleketin her yerinde avukatlık yapmaya yetkilidir. Dolayısıyla, avukatınızın baro kaydının olduğu şehirden bağımsız olarak hukuki danışmanlık ve dava takip etme yetkisine sahiptirler (Avukatlık Kanunu Madde 66 ).
Örnek: Ankara’da baro kaydı olan bir avukat, İstanbul’daki bir davayı takip edebilir.


Avukat Kontrolü: Başka bir şehirde avukat tutmak istediğinizde, avukatın yetkisini doğrulamak için baro kartını, yetki belgesini kontrol edebilirsiniz ve internet üzerinden hangi şehirde ise o şehrin barosunun web sitesinde baro levha yazan yerde adı, soyadı veya sicil numarası ile sorgu yapabilirsiniz. Bir diğer yol ise bulunduğu şehrin barosuna telefondan ulaşarak ismini sorabilir ve adres teyidi yapabilirsiniz. Avukatlık unvanını kullanarak dolandırıcıların arttığı bu dönemde kendinizi güvene almış olursunuz.

Örnek: İstanbul’daki avukatınızın baroya kayıtlı avukat olup olmadığını kontrol etmek için İstanbul Barosu Baro Levha yazarak çıkan yere adını soyadını yazıp sorgu yapabilirsiniz


Hukuki sorunlarınıza en iyi çözümü bulmak için, avukatınızı özenle seçin ve coğrafi sınırlamalardan endişe etmeyin. Avukatlar gelişen teknoloji ile birlikte Dünya’ nın her yerinden sizlere hizmet sunabilir. Dilekçelerinizi UYAP yani internet üzerinden sunabiliyoruz ve duruşmalara ise uzaktan E-Duruşma olarak yani görüntülü bir sistem ile katılım sağlayabiliyoruz. Epey bir süre başka şehirlerden ve başka ülkelerden çalışan biri olarak sizi temin ederim ki işlerinizde sandığınız gibi bir aksama olmuyor. Önemli olan işlerinizin yapılması nereden yapıldığı değil..


#başkaildeavukattutabilirmiyim #avukatbaşkaşehirdedavaaçabilirmi #başkaşehirdekiavukatavekaletverebilirmiyim #avukatlarınbaroyakayıtlarızorunlumu #avukatbaşkaildedavayakatılabilirmi #avukatbaşkaşehirdeçalışabilirmi #avukatzanaşahin #avukatzana #istanbul #Türkiye #Almanya #Adıyaman #Hukuk #Avukat #Vekalet #HukukiDanışmanlık #KanunMadde

Evlilik Sözleşmesi (Mal Rejimi Sözleşmesi)

  1. Evlilik Sözleşmesi (Mal Rejimi Sözleşmesi ) Nedir ?

Evlilik sözleşmesi; eşlerin evlenmeden önce, evlilik sırasında veya evliliğin sona ermesi durumunda malların nasıl paylaştırılacağına ilişkin düzenledikleri bir sözleşme türüdür. Türk Medeni Kanunu’nda mal rejimi sözleşmesi olarak geçmektedir. 

Mal rejimi; eşler arasındaki mali ilişkilerin düzenlenmesi anlamına gelir. Sahip olunan malların yönetimi, mallardan yararlanma ve mallar üzerinde tasarrufta bulunma gibi konuları  mal rejimi sözleşmesi ile düzenlenmesi mümkündür. Mal rejimi sözleşmesi evlenmeden önce veya evlilik sırasında yapılabilmektedir. 

  1. Türk Hukukundaki Mal Rejimleri Nelerdir ? 

Türk Medeni Kanunu’nda dört çeşit mal rejimi düzenlenmiştir. Bunlar edinilmiş mallara katılma rejimi, mal ayrılığı rejimi, paylaşmalı mal ayrılığı rejimi ve mal ortaklığı rejimidir. Eşlerin mal rejimi sözleşmesi yapması zorunlu değildir. Sözleşme yapılmaması halinde eşlerin, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olduğu kabul edilir. Sözleşme ile kanunda düzenlenen diğer mal rejimlerine katılmak mümkündür. 

  1. Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi

Edinilmiş mallara katılma rejimi yasal mal rejimidir. Edinilmiş mallar eşlerin mal rejimi sözleşmesi süresince karşılığını vererek elde ettiği mallardır. Edinilmiş mallara katılma rejiminde kişisel mallar paylaştırılmaz, evlilik sona erdiğinde kişisel mallar iade edilir ve edinilmiş mallar paylaştırılır. 

  1. Mal Ayrılığı Rejimi

Mal ayrılığı rejiminde, eşlerden her birinin kendi malvarlığını koruması amaçlanır. Edinilmiş mallara katılma rejiminin aksine mallar paylaştırılmaz. Eşler, evlilik sırasında maliki oldukları malların mülkiyetini evlilik sona erdiğinde de korumaya devam eder. 

  1. Paylaşmalı Mal Ayrılığı Rejimi

Paylaşmalı mal ayrılığı rejiminde eşler, tasfiye sonunda üstün  yararı olduğunu ispat ederek diğer eşin mülkiyetindeki bir malın kendisine verilmesini isteyebilir. İspat edilememesi halinde malın değerinin diğer eşe ödenerek elde edilmesi söz konusu olur. 

  1. Mal Ortaklığı Rejimi

Mal ortaklığı rejimi, eşlerin hem edinilmiş mallara hem de kişisel mallara ortak olduğu anlamına gelir. Evliliğin sona ermesi halinde eşlerin tüm malvarlığı paylaştırılır. Kişisel mallar, manevi tazminat, miras yoluyla elde edilen malvarlığı değerleri, kişisel kullanıma yarayan eşyalar ve kişisel malların yerine geçen değerlerdir. 

  1. Mal Rejimi Sözleşmesini Kimler Yapabilir?

Mal rejimi sözleşmesini ancak ayırt etme gücüne sahip olanlar yapabilir. Türk Medeni Kanunu’nda ayırt etme gücünden yoksun olanlar “yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı veya sarhoşluk ve buna benzer haller dolayısıyla, makul surette hareket etme iktidarından mahrum olan kimseşeklinde sayılmıştır.” Bu durum tam ehliyetsizlerin bu sözleşmeyi yapamayacağı anlamına gelmektedir. 

Mal rejimi sözleşmesi yapmak isteyen küçük veya kısıtlıların ise yasal temsilcilerinden icazet alması gerekmektedir. Bu durum; on sekiz yaşından küçük birinin mal rejimi sözleşmesi yapmak istemesi halinde velisinin onayı gerektiği veya yaşlılık sebebiyle yasal temsilcisi bulunan bir kimsenin vasisinin onayını alması gerektiği şeklinde yorumlanmaktadır. 

  1. Mal Rejimi Sözleşmesinin Şartları Nelerdir ?
  • Mal rejimi sözleşmesi yalnızca kanuni sınırlar içerisinde, seçimlik mal rejimlerinden birinin seçilmesi ile yapılabilmektedir. Seçimlik mal rejimleri; mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimleridir. 
  • Mal rejimi yapılması zorunlu değildir, yapılmadığı durumlarda eşler yasal mal rejimine tabi olurlar. 
  • Eşlerin tam ehliyetli veya sınırlı ehliyetli olması; küçük veya kısıtlıların yasal temsilcilerinin onayını alması gerekmektedir. 
  • Nafaka konusunun mal rejimi sözleşmesi ile düzenlenmesi mümkün değildir. 
  • Mal rejimi sözleşmesi şarta bağlı yapılamamaktadır. 
  • Mal Rejimi sözleşmesi ölüm halinde geçerliliğini korumakta ve miras hukuku bakımından da sonuç doğurmaktadır. 
  1. Mal Rejimi Sözleşmesinin Şekli Nasıl Olmalıdır ?

Mal rejimi sözleşmesinin taraflarca imzalanması ve resmi şekil şartına uyulması zorunludur. Evlilik öncesinde veya sonrasında,  noterde onaylama veya düzenleme biçiminde yapılması mümkündür. Bunun dışında eşler, evlenme başvurusu sırasında yazılı olarak da hangi mal rejimini seçtiklerini bildirebilirler. 

  1. Mal Rejimi Sözleşmesinin İçeriği Nasıl Olmalıdır ?

Mal rejimi sözleşmesinde kural olarak sadece malvarlığı unsurları düzenlenebilmektedir. Örneğin; kişisel malların, değer artış payının, aile konutunun, artık değerlere ve aile birliği giderlerine katılma konularının sözleşme ile kararlaştırılması mümkün iken, çocukla kişisel ilişki, velayet, nafaka, tazminat vb. konuların sözleşme ile kararlaştırılması mümkün değildir. Bu konuların evlilik sözleşmesinde düzenlenmiş olması halinde hakim tarafından onaylanmadığı sürece herhangi bir geçerliliği olmayacaktır. 

  1.  Mal Rejimi Sözleşmesinin Değiştirilmesi ve Sona Ermesi Mümkün Müdür ?

Taraflar, mal rejimi sözleşmesinin kanuni sınırlar içerisinde kaldırabilir veya değiştirebilirler. Mal rejimi değişikliği, eşler tarafından anlaşma ile yapılabileceği gibi eşlerden birinin haklı nedenlerin varlığı halinde mahkemeden talep etmesi ile de  yapılabilir. Eşlerden talebi üzerine mal rejimi değişikliği yapılabilmesi haklı bir nedenin varlığına bağlanmıştır. Haklı sebeplerden bazıları Türk Medeni Kanunu’nun 206. maddesinde düzenlenmiştir;

1. Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması,

2. Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması,

3. Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken

rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi,

4. Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında

bilgi vermekten kaçınması,

5. Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması.”

Benzer durumların dışında, eşlerin mal rejimi sözleşmesinden tek taraflı olarak dönmeleri mümkün değildir. Mal rejimi sözleşmesi ancak, tarafların anlaşması, yeni bir mal rejiminin kabul edilmesi veya mahkeme kararıyla mümkün olabilmektedir. İptali ise muvazaa, şekil şartı, irade sakatlığı sebepleri ile talep edilebilir. 

Kanunun emredici hükümlerine, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı hükümler içeren sözleşmeler ile konusu imkansız sözleşmeler ise kesin hükümsüzdür.  

MAL REJİMLERİ HAKKINDA UYGULAMALI ÖRNEK OLAYLAR

  1. Örnek Olay

Ahmet ve Ayşe, evlenmeden önce mal rejimi konusunda bir sözleşme yapmaya karar verirler. Noterde düzenlenen sözleşmeyle mal ayrılığı rejimini seçerler. Evlilikleri boyunca her biri kendi malvarlığını koruyacak ve mallarını ayrı ayrı yöneteceklerdir.

Birkaç yıl süren evliliklerinin ardından çift, anlaşmazlıklar nedeniyle boşanmaya karar verir. Boşanma sürecinde, mal ayrılığı rejimi sözleşmesi gereği, her biri kendi mal varlığını korumaya devam eder. Eşler arasında edinilmiş malların paylaşımı gündeme gelir. Edinilmiş mallar, evlilik süresince elde edilen mallardır.

Mahkeme, edinilmiş malların adil bir şekilde paylaştırılmasına karar verir. Eşlerin gelirleri, gayrimenkulleri ve diğer malları dikkate alınarak mal paylaşımı yapılır. Kişisel mallar ise eşlerin kendi mülkiyetinde kalır ve paylaşıma tabi tutulmaz.

Bu örnek olay, mal rejimi sözleşmesi olan mal ayrılığı rejimini seçen bir çiftin boşanma sürecindeki mal paylaşımını göstermektedir. Sözleşme, eşlerin malvarlıklarını korumasını ve adil bir şekilde paylaşım yapılmasını sağlamaktadır.

  1. Örnek Olay

Farklı bir mal rejimi üzerinden bir örnek olay:

Ahmet ve Zeynep, evlenirken mal ayrılığı rejimini tercih ederler. Evlilikleri boyunca ayrı ayrı mal varlıklarını korumak ve bağımsız olarak yönetmek istemektedirler.

Ahmet, evlilik öncesinde bir daire satın almış ve kendi adına tapu kaydını yaptırmıştır. Zeynep ise evlilikten önce bir işletme açmış ve işletmenin tüm varlıkları kendi adına kayıtlıdır.

Bir süre sonra Ahmet ve Zeynep arasında anlaşmazlıklar artar ve boşanma kararı alırlar. Mahkeme, mal ayrılığı rejiminde edinilen kişisel malların korunmasına karar verir. Ahmet, kendi adına kayıtlı olan dairenin tam mülkiyetini korurken, Zeynep de işletmenin tüm varlıklarına sahip olmaya devam eder.

Ancak, evlilikleri süresince birlikte bir arazi satın almışlardır. Bu arazi, mal ayrılığı rejimi gereği eşler arasında paylaşılacaktır. Mahkeme, arazinin değerini belirler ve Ahmet ile Zeynep arasında adil bir şekilde paylaşım yapılır.

Bu örnek olay, mal ayrılığı rejimini seçen bir çiftin boşanma sürecindeki mal paylaşımını göstermektedir. Mal ayrılığı rejimi sayesinde Ahmet ve Zeynep, evlilikleri süresince kişisel mallarını korumuş ve boşanma durumunda bu malları üzerinde haklarını sürdürmüşlerdir. Ortak olarak edindikleri mal ise adil bir şekilde paylaşılmıştır.

Av. Zana ŞAHİN
Stj.Av.Öykü ÇABUK

Bu konuda ayrıntılı bilgi almak için arayınız. (0216) 606 02 94

Avukat Zana Şahin Hukuk ve Danışmanlık Bürosu 

KAYNAKÇA

1-Kanunun Emredici Hükümlerine Aykırı Sözleşme Maddelerine Uy…, https://lexist.com.tr/yayinlarimiz/kanunun-emredici-hukumlerine-aykiri-sozlesme-maddelerine-uygulanacak-olan-yaptirimlar/. Accessed 11 July 2023.

2-Kanunun Emredici Hükümlerine Aykırı Sözleşme Maddelerine Uy…, https://lexist.com.tr/yayinlarimiz/kanunun-emredici-hukumlerine-aykiri-sozlesme-maddelerine-uygulanacak-olan-yaptirimlar/. Accessed 11 July 2023.

3-“?:.” ?: – Wiktionary, https://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=182. Accessed 11 July 2023.

4-ÇELEBİ, Oğuzhan. “KEFALET SÖZLEŞMESİNDE EŞİN RIZASI.” 2020, p. 322. chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/72903/?sequence=1.

5-“Evlilik sözleşmesi – Mal rejimleri.” Beykem Avukatlık Bürosu, http://beykemhukuk.com/makaleler/evlilik-sozlesmesi-mal-rejimleri/. Accessed 11 July 2023.

6-Hilmi, Ahmet. “Mal Rejiminin Değiştirilmesi Davası.” AHD Durak Hukuk Bürosu, 26 December 2022, https://www.ahddurakhukuk.com/aile-hukuku/mal-rejiminin-degistirilmesi-davasi/. Accessed 11 July 2023.

7-“Mal Rejimi (Evlilik) Sözleşmesi.” Ekin Hukuk, 28 July 2021, https://www.ekinhukuk.com.tr/mal-rejimi-evlilik-sozlesmesi/. Accessed 11 July 2023.

8-“Mal Rejimleri.” Birgan & Partners – Danışmanlık ve Avukatlık Bürosu, https://www.birganpartners.com/mal-rejimleri/. Accessed 11 July 2023.

Tutanak Nedir?

Herhangi bir olayın nasıl, ne zaman, nerede ve ne şekilde meydana geldiğini, nasıl sonuçlandığını tespit eden kısa yazılara denir. 

Bir durumun meydana gelişini anlatan, taraflarca imzalanan, taraflı olmayana bilgi ve belgeleri kapsayan yazılı belgedir.

Bu kapsamda tutanak hazırlanırken hiçbir şekilde kişisel görüş veye yorum içermemelidir. Tutanak en az 2 tarafından düzenlenir. Düzenlenirken kullanılan kağıdı ortalayacak şekilde “TUTANAK” ibaresi yazılarak tutanağa başlanır. Tutanak bittikten sonra en alt kısma soldan başlanarak kişilerin ad, soyad ve unvanları yazılır, imzalanır.

Tutanak bittikten sonra en alt kısmına; “Bu tutanak iki nüshadan ibaret düzenlenmiş olup, imza altına alınmıştır.” yazılarak sona erdirilir.

Tutanak Nerelerde Kullanılır?

Tutanak, olağan hayatın akışının dışında yer alan, herhangi bir olumsuzluğa yol açan, olayların işleyişini sekteye uğratan olaylar cereyan ettiğinde tutulmalıdır. Örneğin bir iş yerinde, herhangi bir çalışan, işyeri kurallarını çiğnediğinde, işveren tutanak tutar. Bu tutanak maddi durumu belirleyen ve itiraz halinde denetlenmesi gereken bir delil niteliğindedir.

“Tutanak Hazırlanırken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar:

• Tutanak mutlaka olayı gören, yaşayan ya da olay esnasında emir ve talimat veren şahıslar tarafından hazırlanmalı ve imzalanmalıdır. 

• Tutanak metni olaydan haberdar olmayan kişiler tarafından asla imzalanmamalıdır. 

• Tutanak en az iki kişi tarafından imzalanmalıdır. 

• Olaya müdahale eden ya da şahit olan çalışanın tek başına olması durumunda; dilekçe, durum raporu, inceleme raporu, tespit raporu vb. bir raporla olayla ilgili detaylı bilgilerin aktarıldığı bir yazı hazırlanmalı ve ilgililere iletmelidir. 

• Tutanaklar, bilgisayarla ya da kalemle yazılabilir. 

• Tutanakta, A4 ya da A5 kâğıt kullanılabilir. 

• Tutanak en az imzalayan kişi sayısınca çoğaltılmalı ve kaç nüsha çoğaltılmışsa bu sayı tutanakta belirtilmelidir. 

• İmzalar mutlaka ismin üstüne atılmalıdır. 

• Tarih, tutanağın kaç nüsha olduğunu belirten son cümledeki nokta işaretinden sonra bir satır boşluk bırakılarak yazılmalıdır. 

• Tarih yazarken; (.) nokta, (/) eğik çizgi ya da açıkça ay adının yazımı şeklinde gerçekleştirilebilir. Kullanılan tarih biçimi: Gün, ay  ve  yıl şeklinde gösterilir. 

• Olaylar anlatılırken, Türkçe dil bilgisi kurallarına, noktalama işaretlerine  ve anlatım bozukluğu yapılmamasına dikkat edilmelidir. 

• Yazımı bilinmeyen bir kelime ile karşılaşılması durumunda, Türk Dil Kurumu resmi internet adresi olan, http://www.tdk.gov.tr adresinden yararlanılmalı veya Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanan Türkçe Sözlük ve İmla Kılavuzundan yararlanılmalıdır. 

• Bir kurumuna ait kalıplaşmış kelimelerin kullanılması gerekmekte ise parantez içinde bu ifadeler açıklanmalıdır.

 • Kısaltmalar kullanılırken herkes tarafından bilinmeyen; “CİK”, “İKM”, “İKBM” vb. kısaltmalar kullanılmamalıdır. Örnek: kapı altı(bina giriş) 

• Teknik, tıbbi ya da uzmanlık gerektiren terimsel ifadeler kullanılırken mutlaka kelimenin geçtiği ilk yerde parantez içinde açıklama yapılmalıdır. 

• Hazırlanan tutanak metni okunmadan asla imzalanmamalıdır. 

• Gerekli durumlarda, tutanak olayla ilgisi bulunmayan bir başka çalışana okutularak, olayın dışında olan bir kişinin olayı nasıl anladığı anlaşılabilir.”

KAYNAKÇA

“-Adalet Bakanlığı,Resmi Yazışma Kuralları. Ankara, Eğitim Daire Başkanlığı.

İÇERİĞİM İZİNSİZ PAYLAŞILMIŞ NASIL KALDIRTABİLİRİM?

Telif nedir ve Paylaştığım İçeriğe Telif Atabilir Miyim?

Telif, tanım itibariyle, kişinin her türlü fikri emeği ile meydana getirdiği ürünler üzerinde hukuken sağlanan haklarıdır. Yani fikri emek içeren tüm yazılı, sesli ve görüntülü kayıtlar eser sayılır ve izinsiz paylaşılması halinde telif hakkı ihlali söz konusu olacaktır.¹ (“Fikri Mülkiyet Hukuku”)Bu yazımızda rıza dahilinde kayda alınmış fikri emek içeren içeriklere ilişkin telif hakları üzerine değerlendirme yapılmıştır.


Paylaşılmasından rahatsız olduğunuz içeriğin ne olduğu, telif atabilmeniz için izlenmesi gereken adımları değiştirmektedir. Bu sebeple telif hakkına konu içerik, görüntü veya ses kaydının telif atılabilir nitelikte bir eser olup olmadığının tespiti önemlidir. 

Neler Telif Hakkına Konu Olabilir?

Fikri eser tanımının çok keskin sınırları bulunmadığından, fikri emek içeren her türlü görüntü, ses kaydı ve yazılı içerik fikri eser kabul edilebilir. Örneğin, filmler ve çevrimiçi videolar gibi görsel-işitsel eserler, ses kayıtları ve müzik besteleri²; dersler, makaleler, kitaplar ve müzik besteleri gibi yazılı eserler; resim, poster ve reklam gibi görsel eserler; video oyunları ve bilgisayar yazılımları, tiyatro oyunu ve müzikal gibi drama eserleri birer eserdir ve eseri ortaya çıkaran kişinin fikri emeğini içerir ve bu sebeple de telif ile korunan haklar barındırır. 

Eser kabul edilen ürünün tek eser sahibi olabileceği gibi, eser birden çok kişinin katkısıyla son haline getirilmişse birden çok eser sahibinin varlığından söz edilebilecektir. Mevzuattaki tanımı itibariyle, bir eserin sahibi, onu meydana getirendir. Birden fazla kimselerin birlikte vücuda getirdikleri eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır.

Telif haklarının doğması için eserin tescil edilmesi zorunluluğu aranmaz. Eserin meydana getirilmesiyle telife ilişkin haklar kendiliğinden doğacaktır. Yine de ispat ve tespit kolaylığı açısından fikri eser sahipleri tescil yoluna başvurmaktadır. Hak kaybına uğramamak için yapılan isteğe bağlı kayıt ve tescil, eser sahibini belirlemede kolaylık sağlayan beyana dayalı bir işlemdir.

Video İçeriğim İzinsiz Paylaşılmış Ne Yapmalıyım?

Öncelikle cevabı verilmesi gereken soru, söz konusu videonun eser niteliğinde olup olmadığıdır. Örneğin, işini icra etmekte olan bir demircinin videosunda eser sahibinin demirci mi yoksa fotoğrafçı mı olduğu konusu kafa karışıklığına neden olmaktadır. Ancak kurulu kameranın karşısında fikri emek içeren bir konunun anlatıldığı video eser şüphesiz ki ne eser olup olmadığı konusunda ne de eserin sahipliği konusunda karışıklık yaratacaktır. Özetlemek gerekirse, bir video eserinin ortaya çıkmasında performans sergileyenin eser sahipliği her zaman söz konusu olmayacakken, kendi kendini kayda alan bir içerik üreticisi için eser sahipliği konusu açık ve tartışmasızdır. 

Bazı videolarda görüntüyü kayda alan kişi bir alet vasıtasıyla bir hareketli görüntü tespiti yapmakta, başka bir katkıda bulunmamaktadır. Bu gibi durumlarda bu kişinin bağlantılı hak sahipliğinden söz etmek mümkün değildir. 

İçeriğin İzinsiz Paylaşılması Durumunda Takip Edilecek Yollar Nelerdir?

Öncelikle eser niteliğinde olan videonun kaldırılması talep edilmelidir. Sonrasında bu videonun ilk yayınladığı tarihten itibaren kazanılmış tüm hakların müvekkile ait olmasından bahisle bu videoyu kullanarak elde edilmiş tüm kazançların telif hakları ihlal edilen tarafa iadesi talep edilmelidir. 

Müvekkil bu videonun paylaşıldığını bilmiyordu ve rıza göstermemişti, maddi haklarını devretmemişti. Bilgisi dışında bu paylaşım yapıldı ve bundan haksız kazanç elde edildi. Video içeriğin veya eserin izinsiz paylaşıldığı tarihin öğrenilmesiyle süreler başlayacaktır. Bu video aracılığıyla elde edilmiş haksız kazançların gerçek hak sahibi olan müvekkile devri talebinde bulunulmalıdır.

Müvekkil öncelikle isteğe bağlı tescil-kayıt yolu tercih edilip videodaki kişi olduğuna ve video eserin fikri eser olduğuna ilişkin belge alabilir. Bu belge videoyu paylaşan kişinin hak iddia etmesini önleme konusunda yararlı olacaktır. Ancak eserin üreticisi telif hakkının sahibi olduğundan kişi bu hakkı eserin üretilmesiyle zaten elde etmiş sayılmaktadır. Bu sebeple tescil zorunlu değildir, sadece ispat kolaylığı amacıyla kullanılabilir. 

Telif hakkının ihlali durumunda başvurulabilecek hukuki yollar aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

  1. İhtarname Gönderme: İhlal durumunda, hak sahibi, ihlal eden tarafı yazılı bir ihtarnameyle uyarabilir. İhtarname, ihlalin durdurulmasını ve ihlal edilen içeriğin kaldırılmasını talep edebilir. Ayrıca, ihlal nedeniyle doğan zararların tazmin edilmesi için bir talep de içerebilir.
  2. Sulh Yolu: İhlal durumunda taraflar anlaşmaya varmak için sulh yoluna başvurabilirler. Sulh yolunda, taraflar anlaşarak ihlalin sonlandırılması, zararın tazmini ve diğer konular hakkında anlaşma sağlayabilirler.
  3. Hukuk Mahkemelerine Başvuru: İhtarname veya sulh yoluna başvurulmasına rağmen ihlal durdurulmaz veya anlaşma sağlanamazsa, hak sahibi hukuk mahkemelerine başvurabilir. Hukuk mahkemesi, ihlalin varlığını tespit ederse, tazminat taleplerini değerlendirebilir ve ihlal durumunun sonlandırılmasına yönelik kararlar verebilir.
  4. İhtiyati Tedbir Talebi: Hak sahibi, telif hakkının ciddi zarar görmesini önlemek amacıyla hukuk mahkemesinden ihtiyati tedbir talebinde bulunabilir. İhtiyati tedbir, ihlal durumunda hemen alınan bir geçici tedbirdir ve ihlalin devam etmesini veya zararın artmasını önlemek için alınır.
  5. Savcılığa Şikayette Bulunma: Telif hakkı ihlalleri suç teşkil edebilir. Hak sahibi, telif hakkının ihlal edildiğini düşünüyorsa, savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. Savcılık, ihlal iddialarını soruşturur ve ilgili kanunlar çerçevesinde gerekli adımları atabilir.

Video İçeriğini Her paylaşan Gelir Elde Ediliyor Mu?

Hayır. Çünkü gelir kazanma sağlayan platformların kazanç sağlanmasına ilişkin özel kriterleri bulunmaktadır. Örneğin, Youtube platformu, üyelerin de içerik üreterek para kazanmasına 2014 yılında karar verdi ve bazı şartları sağlayan kanallar için bu imkanı tanıdı. Bu şartlar güncel haliyle şöyle: Son 12 ayda, herkese açık içeriklerin izlenme süresi için 4.000 geçerli saat hedefine ulaşmak ve 1.000 abone kazanmak. Bu şartları sağlayan kanalların ise denetlenmesi platform tarafından görece daha kolay yapılmakta ve telif haklarının korunması süreçlerinde dava yoluna başvurma gereği bulunmamaktadır. Video içeriğinin gelir kazanmaya açık olmayan bir kanaldan paylaşılması telif haklarını ihlal eden kişiye maddi kazanç sağlamamış olabilir ancak dolaylı kazançları olabilir. Video içeriğini üreten kişinin popüleritesinden faydalanmak ve kendi kanalına abone kazandırmak gibi maddi olmayan ancak yine de haksız olan kazançları olacaktır. Belirtmek gerekir ki, bu zamana kadar para kazanılmamış olması bundan sonra kazanılamayacağı anlamına gelmez. Eğer telif talebi kabul edilirse videolardan para kazanma özelliğini etkinleştirmemiş abonelerin yüklediği videolardan da videoların önüne koyulacak reklamlar sayesinde izlendikçe gelir elde edilebilir.

Diğer platformlar için durum daha çok içeriğin kaldırtılmasına yönelik talep ile başlamakta ve sonrasında yine içeriğin paylaşılmasından doğan kazançların ve müvekkilin uğradığı zararın tazminine ilişkin maddi-manevi tazminat talepleri dava yoluyla takip edilecektir. İnternet ortamında çok fazla platform mevcut olduğundan ve her platformun erişimi ve üyeliği kolaylıkla yapıldığından bu dava süreçlerinin en zor aşaması karşı tarafta bir muhatap belirlemektir. Karşı tarafın belirlenmesinde kişilerin bireysel çabaları çoğunlukla sonuç vermeyecektir. Bu nedenle takip edilecek yol internette adresi mevcut bir sosyal ağda videosunun yayınlanması sebebiyle kişilik haklarının zedelendiğini iddia eden kişi, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun madde 9 uyarınca, içerik sağlayıcısına, ona ulaşılamaması durumunda yer sağlayıcısına (örneğin Google veya Twitter) başvurarak uyarı yöntemi ile videonun yayından kaldırılmasını isteyebileceği gibi, doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak  erişim engeli yoluna başvurabilir. İçerik/yer sağlayıcısına yapılan bu talep, içerik/yer sağlayıcısı tarafından en geç 24 saat içerisinde cevaplandırılır.

Video İçeriğinin Eser Değil De Kişisel Hayatın Gizliliğini İhlal Sayılması Halinde İzlenmesi Gereken Yol Nedir?

İzinsiz paylaşılan videonun içeriği itibariyle özel hayatın gizliliğini ihlal niteliğinde olduğunu iddia eden kişiler, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna doğrudan başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini talep edebilir. Bunun için hakkın ihlaline neden olan yayının tam adresi (URL), gizliliğin hangi açılardan ihlal edildiğinin açıklaması, kimlik bilgilerini ispatlayacak bilgilere yer verilmelidir. Bir diğer yol olarak da savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir. Savcılık, şikayet üzerine harekete geçecektir. O zaman video içeriğe erişim engeli getirilecektir.


SONUÇ

Telif hakkı, fikri emeğiyle yaratılan ürünler üzerindeki hukuki haklardır. Her türlü yazılı, sesli ve görüntülü kayıt eser sayılır ve izinsiz paylaşılması telif hakkı ihlali oluşturur. Telif atabilmek için içeriğin bir eser niteliğinde olması gereklidir. Video, ses kaydı, yazılı içerik gibi birçok şey telif hakkına konu olabilir. Eser sahibi, eseri meydana getirendir ve tescil edilmesi zorunlu değildir, ancak ispat kolaylığı için tescil yapılabilir.

Eğer izinsiz paylaşılan bir video içeriğiyle ilgili sorun yaşıyorsanız, öncelikle içeriğin eser niteliğinde olup olmadığını belirlemek önemlidir. İçeriğin eser niteliğinde olduğu durumlarda, içeriğin kaldırılması talep edilebilir ve telif hakkının ihlal edildiği durumlarda tazminat talep edilebilir.

Video içeriğinin gelir kazandığı platformlarda, gelir kazanmak için belirli şartlar bulunmaktadır. İçeriği izinsiz paylaşan kişiye maddi kazanç sağlanmayabilir, ancak dolaylı kazançlar olabilir. Kazanılan haklar ve zararların tazmini için dava yoluna başvurulabilir.

İzinsiz paylaşılan videonun eser niteliği yerine özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği durumlarda, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na başvurulabilir veya savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir.

Özetle, izinsiz paylaşılan içeriğin kaldırılması talep edilebilir ve telif hakkının ihlal edildiği durumlarda yasal yollara başvurulabilir.

Av.Zana ŞAHİN

Stj.Av.İklima Burçin KÜREKÇİ

KAYNAKÇA

“Fikri Mülkiyet Hukuku.” Av. Ahmet Ekin, https://www.ahmetekin.com/fikri-mulkiyet-hukuku/. Accessed 17 May 2023.

Telif hakkı nedir? – Yasal Yardım, https://support.google.com/legal/answer/3463239?hl=tr. Accessed 17 May 2023.

Chatcpt, https://chat.openai.com/.

BİLİRKİŞİ RAPORU NEDİR?


BİLİRKİŞİ İNCELEMESİNİN CEZA KANUNDA YERİ VE İNCELEMESİ

Bilirkişinin Tanımı

Türk Hukukunda bilirkişi, mahkemelerin talebi veya tarafların talebi üzerine, bir dava veya uyuşmazlık konusuyla ilgili teknik, bilimsel, mesleki, tıbbi veya diğer alanlarda uzman olan bir kişidir. Bilirkişi, yargılama sürecinde, mahkemeye veya taraflara, bilgi, görüş ve tavsiyeler sunmak amacıyla atanır.

Bilirkişi, konusunda uzman ve deneyimli bir kişi olmalıdır. Mahkeme tarafından atanır ve görevi, mahkeme veya taraflar tarafından belirlenen konuda inceleme yaparak, sonuçlarını mahkemeye sunmaktır. Bilirkişi raporu, mahkeme kararının verilmesinde önemli bir rol oynayabilir ve mahkemece kabul edilirse, dava sonucuna etki edebilir.

Bilirkişi, bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Bilirkişi, kendi uzmanlık alanındaki bilgisi ve deneyimleri doğrultusunda, davayla ilgili konularda objektif bir şekilde görüş belirtmelidir. Bilirkişi, yargılama sürecinde, taraflarla doğrudan bir iletişim kurmaz. Bilirkişi raporu, tarafların ve mahkemenin bilgisine sunulur ve raporun içeriği, yalnızca bilirkişinin görüşlerini yansıtır.

Görülmekte olan uyuşmazlıklara bakan hakim, savcı ve heyet gelinen aşamada veya dosya kapsamında yer alan bazı deliller, olaylar, hesaplamalar gibi teknik konularda yeterli olmamaktadır. Bu konularda uzmana başvuru yapılarak bilirkişilik denilen kurum devreye girmektedir. 

Bilirkişinin tam olarak tanımı ne Ceza Muhakemesi Kanunu ne de Hukuk Muhakemesi Kanunu’ nda yapılmamış olup her iki kanunda aynı şekilde bilirkişiye başvurulması gereken halleri tanımlamıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu Md 63 ve Hukuk Muhakemesi Kanunu Md 266 tanım olarak çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişiye başvurabileceğini söyler. Hakim, savcı ve heyetin önüne gelen uyuşmazlıkları sahip oldukları özel ve teknik bilgilerle hazırlamış olduğu rapor ile çeşitli hesaplamalar, görüşler ve iddialarla ile sonuca vardıran yargılama araçlarından biridir.

Şöyle bir kayıt düşülmüştür ki günümüzde her konuda dosyayı bilirkişiye gönderen bazı hakimler düşünüldüğünde bu maddelerin ikinci cümlelerine dikkat çekmek gerekir. Madde cümle devamında genel bilgi veya tecrübeyle ya da hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün konularda bilirkişiye başvurulamayacağını belirtir.

Bilirkişinin İşlevi

Verdiğiniz makaleye göre, bilirkişinin işlevi, mahkemelerin teknik, bilimsel, mesleki veya tıbbi konularda uzmanlığına ihtiyaç duydukları durumlarda, mahkeme tarafından veya tarafların talebi üzerine görevlendirilerek, bir dava veya uyuşmazlık konusu hakkında bilgi, görüş ve tavsiyeler sunmaktır.

Bilirkişi, kendi uzmanlık alanında yeterli bilgi birikimine ve deneyime sahip olmalıdır. Mahkeme veya taraflar tarafından görevlendirildiğinde, ilgili konuyu inceleyerek, konu hakkında objektif bir rapor hazırlamalıdır. Bilirkişi raporu, mahkeme kararında etkili olabilecek ve mahkemenin daha doğru bir karar vermesine yardımcı olabilecek bilgi ve görüşler içermelidir.

Bilirkişi, görevlendirildiği konuda tamamen tarafsız olmalıdır. Kendi kişisel veya ticari çıkarlarından bağımsız olarak, sadece doğru ve objektif görüşleri sunmalıdır. Bilirkişi, yargılama sürecinde, doğrudan taraflarla iletişim kurmaz ve yalnızca mahkemeye sunulan raporu hazırlar.

Bilirkişinin işlevi, doğru ve adil bir yargılama sürecinin sağlanması için önemlidir. Bilirkişilerin hazırladığı raporlar, mahkeme kararında belirleyici bir rol oynayabilir ve doğru bir şekilde hazırlanmış raporlar, mahkeme kararının adil ve doğru bir şekilde verilmesine yardımcı olabilir.

Bilirkişi Raporu Nedir 

Türk hukukunda bilirkişi raporu, bir dava veya uyuşmazlıkla ilgili olarak mahkemeye sunulan bir belgedir. Bu belge, konusunda uzman bir kişi ya da kişilerin, davayla ilgili teknik, bilimsel veya mesleki konularda yaptıkları inceleme sonucunda ortaya çıkan bulguları ve görüşleri içerir.

Bir bilirkişi raporu, mahkeme kararının verilmesinde önemli bir rol oynar ve mahkemece kabul edilirse, raporda belirtilen bilgiler ve görüşler, dava sonucuna etki edebilir.

Bilirkişi raporları, genellikle özel sektörde yapılan işlerle ilgili hukuki uyuşmazlıklarda kullanılır, ancak bazen kamu sektöründe de kullanılır. Örneğin, bir inşaat projesinde meydana gelen bir kusurun tespiti için bir bilirkişi raporu hazırlanabilir.

Bilirkişi raporları, yargılama sürecinde önemli bir adım olduğu için, doğru ve doğru şekilde hazırlanmaları gerekmektedir. Bu nedenle, bilirkişi raporunu hazırlayan kişinin, konuda uzman olması, raporun tam, net ve doğru olması için önemlidir.

Bilirkişi raporu, mahkemece atanmış bir bilirkişi tarafından hazırlanır. Bilirkişi, mahkeme tarafından belirlenir ve konusunda uzman bir kişi olması gerekir. Örneğin, bir inşaat mühendisi, bir tıp doktoru veya bir muhasebeci bir bilirkişi olarak atanabilir.

Bilirkişi raporu hazırlanırken, bilirkişi tarafından yapılan incelemeler, belgelerin incelenmesi, tanıkların dinlenmesi ve diğer yöntemler kullanılabilir. Bilirkişi, incelemeleri sonucunda elde ettiği bulguları, raporunda açıklayarak, mahkemeye sunar. Rapor, mahkemece kabul edilirse, dava sonucunu etkileyebilir.

Bilirkişi raporları, hukuki uyuşmazlıkların yanı sıra, bazı iş ve meslek alanlarında da kullanılabilir. Örneğin, bir sigorta şirketi, bir hasar tazminatı talebi için bir bilirkişi raporu isteyebilir veya bir işveren, bir iş kazası sonrasında bir bilirkişi raporu talep edebilir.

Bilirkişi raporları, doğru ve doğru şekilde hazırlanmaları gereken önemli bir belgedir. Bilirkişi, mesleki ve teknik bilgisini kullanarak, raporunu tarafsız ve objektif bir şekilde hazırlamalıdır. Ayrıca, raporun açık ve anlaşılır olması için gerekli dil ve terminolojiyi kullanmalıdır.

Bilirkişi Raporunun Bağlayıcılığı

Bilirkişi raporunun bağlayıcılığı, raporun içeriği ve mahkeme kararına etkisi açısından farklılık gösterebilir. Genel olarak, bilirkişi raporu, mahkemenin karar verirken göz önünde bulundurabileceği bir delil olarak kabul edilir. Ancak, mahkeme bilirkişi raporuna tamamen bağlı değildir ve raporun içeriğine göre karar verebilir.

Bir diğer önemli nokta, bilirkişi raporunun bağlayıcılığının tarafların anlaşmasına da bağlı olabileceğidir. Taraflar, bilirkişi raporunun sonucuna katılabilir veya katılmayabilirler. Tarafların farklı görüşleri veya bilirkişi raporundaki eksiklikler, mahkemenin raporu değerlendirme şeklini değiştirebilir.

Özetle, bilirkişi raporu, mahkemenin karar verirken dikkate alabileceği önemli bir delil ol

masına rağmen, mahkemenin kararını etkileyebilme derecesi, raporun içeriği ve tarafların anlaşmasına bağlıdır.

Bilirkişi Delinin İşlevi Ve Değeri

Bilirkişi, mahkemelerin aldığı kararlarda büyük bir rol oynar. Bilirkişi raporları, teknik, bilimsel veya mesleki konularda mahkemeye yardımcı olmak için kullanılır. Bu nedenle, bilirkişilerin raporları, mahkemelerin hüküm verirken karar almasına yardımcı olur.

Bilirkişi raporlarının delil değeri, bilirkişinin uzmanlık alanındaki bilgisi ve deneyimi ile doğru orantılıdır. Bilirkişi, raporunda, konu hakkındaki bilgi ve görüşlerini açıklar ve bu görüşlerin mahkemece kabul edilmesi halinde, mahkeme kararında etkili olur.

Makalede belirtilen bir diğer önemli nokta da, bilirkişilerin raporlarının adil ve tarafsız olması gerektiğidir. Bilirkişi, raporunda tarafsız bir tutum sergilemeli ve kendi kişisel veya ticari çıkarlarını gözetmemelidir. Ayrıca, bilirkişi raporlarında belirtilen görüşlerin, konuya tam olarak hakim olunarak oluşturulmuş olması gerektiği vurgulanır.

Sonuç olarak, bilirkişi raporları, mahkemelerin hüküm verirken kullanabileceği güçlü bir delil niteliği taşır. Bilirkişi raporlarının doğru ve objektif olması, mahkeme kararının adil ve doğru şekilde verilmesinde önemli bir rol oynar.

CEZA MUHAKEMESİNDE BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ

 Bilirkişi İncelemesi

Çözümü uzmanlığı veya özel teknik bilgiyi gerektiren hususlarda görüşüne başvurmak üzere hakim tarafından görevlendirilen tarafsız kişiler, bilirkişidir (m. 62-73). İlgili konuda görüşüne başvurulan bilirkişi bu konuda uzman veya teknik görüş bildirebilecek bilgiye sahip olmalıdır. Görevini tarafsız bir şekilde yerine getirmekle yükümlü olan bilirkişiler hakim veya savcı tarafından atanabilmektedir. Çalışmalarının sonucunda bilirkişiler; inceleme, seyahat masrafları ve çalışmalarının karşılığından oluşan ücrete hak kazanmaktadır.

Bilirkişiye Başvuru

Bilirkişilik 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6574 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nda düzenlenmiştir. Hakim veya savcı, çözümü uzmanlık veya özel teknik bilgiyi gerektiren hususlarda bilirkişiye başvurabilmektedir. Hakim veya savcının kendi bilgi birikimi ve hayat tecrübesi doğrultusunda çözümlemesinin mümkün olduğu, konularda bilirkişinin görüşüne başvurulması mümkün değildir. Kanun koyucu belirtilen hallerde bilirkişiye başvurma zorunluluğunu “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” şeklinde düzenlemiştir.

Bunun yanı sıra kanunda “Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu ve birinci fıkradaki şartları taşıdığını belgelendirmediği takdirde, bilirkişilik siciline ve listesine kaydedilemez” şeklinde bilirkişilerin niteliğine yönelik bir düzenleme de mevcuttur.

Kanunda düzenlenen bazı hallerde bilirkişiye başvurmak zorunludur:

  • Sahte para ve değerler (CM  Şüpheli ya da sanığın akıl hastası olup olmadığının belirlenmesi (CMK m.74)
  • Yeni doğmuş çocuğun ölüsü üzerinde inceleme (CMK m.88)
  •  Ölü Muayenesi ve otopsi (CMK m.86, 87)
  • Zehirlenme Şüphesi (CMK m.89) 

Bilirkişi Atanması ve Sayısı

Bilirkişi, hakim veya mahkeme tarafından kendiliğinden (re’sen) atanabileceği gibi Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine verilecek karar ile de atanabilir. İhtiyaç duyulması halinde birden fazla bilirkişi atanmasında bir sakınca yoktur.  Bilirkişiler o ilde düzenlenmiş listelerden seçilirler. Fakat, uygun görülmesi halinde sanık ve müdafiine de bilirkişiyi seçme hakkı tanınabilir veya ara kararda gerekçesi gösterilmek şartıyla hakim tarafından listelerde bulunmayan bir bilirkişi seçimi yapılabilir.

Bilirkişilik Yönetmeliği’nde Bilirkişilerin atanmasına yönelik olarak “İnceleme konusunun başka bir bölgede bulunması halinde ya da fizikî evrak gönderilmesi ve mahallinde inceleme yapılmasının gerekmemesi durumunda bölge kurulunun hazırladığı listede bilgisine başvurulacak uzmanlık alanında bilirkişi bulunmaması kaydıyla, bölge listesi esasına uyulmaksızın ilgili bölge kurulu listesinden UYAP vasıtasıyla elektronik ortamda doğrudan bilirkişi görevlendirilebilir.” düzenlemesi yer almaktadır.

Bilirkişilik Görevinin Yerine Getirileceği Süre

Bilirkişilere görevlerini yerine getirmeleri için verilen azami süre üç aydır. Özel sebepler halinde bilirkişinin istemi üzerine bu süre üç ay daha uzatılabilmektedir. İlgili yönetmelikte, bilirkişinin görevini yerine getirmemesi halinde oluşabilecek zarara ilişkin tazmin yükümlülüğü  listeden çıkarılma ve üç ayı geçmemek üzere disiplin hapsi cezası öngörülmüştür.

Bilimsel Mütalaa

Bilimsel mütalaa Cumhuriyet savcısı, katılan, katılan vekili, şüpheli, sanık, müdafii veya kanuni temsilci tarafından bilirkişi raporunun hazırlanması ve davaya ilişkin olarak, uzman bir kimseden bilimsel görüş alınmasını isteyebilirler. Fakat CMK’nın 67. maddesinin 6. fıkrası uyarınca mütalaa istemi için mahkemeden ayrıca süre talep edilemez.   

Bilirkişinin Reddi

Bilirkişinin reddi sebepleri, hakimin reddi sebepleri ile aynıdır. Bunun yanı sıra bilirkişinin aynı davada daha önce hakimlik görevi yapmış olması da bilirkişinin reddi sebeplerindendir. Ret istemi; Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanuni temsilcisi tarafından soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısına ve kabul edilmemesi halinde sulh ceza hakimliğine, kovuşturma aşamasında ise hakime veya mahkemeye sunulmaktadır.

Aşağıda bilirkişinin reddi sebepleri belirtilmiştir;

  •  Suçtan kendisi zarar görmüşse,
  • Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,
  • Şüpheli, sanık veya mağdurun kan veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyundan biri ise,
  • Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlât edinme bağlantısı varsa,
  • Şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında üçüncü derece dahil kan hısımlığı varsa,
  • Evlilik sona ermiş olsa bile, şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında ikinci derece dahil kayın hısımlığı varsa,
  • Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya mağdur vekilliği yapmışsa,
  •  Aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse,bilirkişilik görevini yapamaz.

Bilirkişilikten Çekinme

Tanıklıktan çekinme halleri bilirkişiler hakkında da uygulanmaktadır. Aşağıda sayılan hallerde atanan kişiler bilirkişilikten çekinebilecektir:

  • Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
  • Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
  • Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
  • Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
  • Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.

Meslek veya sürekli uğraş sebebiyle tanıklıktan çekinme halleri:

  • Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler.
  •  Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler.
  • Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler.

Bilirkişilikten çekilme halleri kanunda sayılanlarla sınırlı değildir. Atanan bilirkişiler tarafsızlıklarını zedeleyecek farklı sebepler göstererek de bilirkişilikten çekinebileceklerdir.

Aşağıdaki hallerde ise, hallerde bilirkişiliği kabul etmek zorunludur:

  • Resmi bilirkişilik ile görevlendirilmiş ve 64’üncü maddede belirtilen listede yer almış bulunanlar;
  •  İncelemenin yapılması için bilinmesi gerekli fen ve sanatları meslek edinenler; 
  •   İncelemenin yapılması için gerekli mesleği yapmaya resmen yetkili olanlar.

Bilirkişi Raporu ve Rapora İtiraz

Bilirkişi Raporu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 67. maddesinde düzenlenmiştir:

“(1) İncelemeleri sona erdiğinde bilirkişi yaptığı işlemleri ve vardığı sonuçları açıklayan bir raporu, kendisinden istenen incelemeleri yaptığını ayrıca belirterek, imzalayıp ilgili mercie verir veya gönderir. Mühür altındaki şeyler de ilgili mercie verilir veya gönderilir ve bu husus bir tutanağa bağlanır.

(2) Birden çok atanmış bilirkişiler değişik görüşleri yansıtmışlarsa veya bunların ortak sonuçlar üzerinde ayrık görüşleri varsa, bu durumu gerekçeleri ile birlikte rapora yazarlar.

(3) (Değişik: 3/11/2016-6754/45 md.) Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukukî nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.

(4) Bilirkişi tarafından düzenlenen rapor örnekleri, duruşma sırasında Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanunî temsilciye doğrudan verilebileceği gibi; kendilerine iadeli taahhütlü mektupla da gönderilebilir.

(5) Bilirkişi incelemeleri tamamlandığında, yeni bilirkişi incelemesi yapılması veya itirazların bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafiine veya kanunî temsilciye süre verilir. Bu kişilerin istemleri reddedildiğinde, üç gün içinde bu hususta gerekçeli bir karar verilir.

(6) Cumhuriyet savcısı, katılan, vekili, şüpheli veya sanık, müdafii veya kanunî temsilci, yargılama konusu olayla ilgili olarak veya bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere ya da bilirkişi raporu hakkında, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.

         Bilirkişi, mahkeme tarafından kendisine verilen süre sonunda  hazırladığı raporu mahkemeye sunarak, kendisinden talep edilen incelemeleri yaptığını imzalı bir belge olarak mahkemeye sunar ve mahkeme nezdinde tüm bu işlemler tutanağa bağlanır.

         Bilirkişi raporları, tarafsız olarak hazırlanmalı; bilirkişiler, uyuşmazlığın çözümüne dair hakim veya savcı tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerden kaçınmalıdır. 

         Bilirkişinin hazırladığı raporu mahkemeye sunmasının ardından taraflar, raporun tebliğinden itibaren, mahkemenin tanıyacağı makul bir süre içerisinde bilirkişi raporuna itiraz edebilirler. Rapora itiraz yazılı ve gerekçe belirtir bir dilekçe ile yapılır. Kanunda ceza yargılamasında bilirkişi raporuna itiraza dair bir düzenleme yapılmamıştır. Mahkeme, işin mahiyetine uygun olarak taraflara bir itiraz süresi vermektedir.

Av.Zana ŞAHİN

Stj. Av.Öykü ÇABUK

KAYNAKÇA
* Başlıklar: Ersin ERDOĞAN, S.Hilal ÜÇÜNCA,”Bilirkişilik Kurumu Ve Bilirkişi Raporunun Delil Değerine İlişkin Bazı Sorunlar”,Dergipark,09.06.2020

 1 Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, “Ceza Muhakemesi Hukuku.” Ankara, Seçkin Yayıncılık 6 (2020).